Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

tipe göre not

X isimli dersten sınav olmak istemeyen bir arkadaşım, öğretmene "hocam, bizi vize yapmasanız, mesela tipimize göre not verseniz olmaz mı" dedi. Öğretmen de "o zaman sana çok düşük not vermek zorunda kalırdım evladım" dedi!

yolların da bi yordamı var

birileri gidiyor, birileri kalıyor, bazen yollar, özellikle kimilerinin birbirine teğet geçmesi için kesişiyor, demek ki yollar insaflı, hayatı biraz kolay kılmak adına gerekli insanları birbiri ile buluşturuyor.. o yollar ayrılıp da, hayat herkesi kendi karmaşası içersinde yoğururken, o kişiler birbirlerini özlesinler, canları sıkkın olduklarında birbirlerini arayabilsinler, güzel iyi kötü çirkin anlarını birbirlerine anlatsınlar diye; kimilerini muhtelif zamanlarda buluşturuyor önce, sonra ayırıyor. demek ki yolların vicdanı var, bizi de birbirimiz ile buluşturdu. viyana, istanbul, barselona, budapeşte.. artık biliyorum birimiz nerde, diğerimizin kalbi de hep orda.. şehirler, mesafeler, isimler farklı olsa da. her zaman ihtiyacım olduğunda. her zaman ihtiyacın olduğunda. Yolun açık olsun, seni çok özleyeceğim... :(

...

Aman ne anlatim sayın dostlar? biraz yalnızım, biraz ağlamaklı, işte o kadar. bir hafta kadar oldu, nefesim birisine karıştı; alışmışım meğer, gidince biraz elim ayağıma sırnaştı.

Açık Adres

Sertab Erener'in yeni single'ı çıkmış: Açık Adres. Uzun zamandan beri ilk kez, böylesine damar bir slow dinliyoruz Sertab'dan. "Sorma bu ara şu halimi / Bu acıların hepsi mi daimi /Yazık oldu her iki tarafa da /Şimdi sence daha iyi mi" diyen girişinden belli, şarkıyı sevmem gerektiği... Yine de ne yalan söyliyim, herkesin facebook'ta paylaştığı kadar sevemedim bu şarkıyı. Sıla şarkılarını anımsattı bana. Nasıl ki her alışamadığım Sıla parçası, bir patlama yarattı, bu şarkının akıbeti de böyle gözüküyor. tamam güzel, kaliteli bir yerli pop, ama gel barışalım artık'ları, lal'leri, yalnızlık senfoni'lerini görmüş geçirmiş bir jenarasyon olarak beni doyurmadı desem, ukala dememeniz karşılığında anlaşabiliriz. Sertab; N'olur sende beni affet, kahır değil bu kıyamet.

hangisine daha yazık?

geçen gün bir öğrencim, okuldaki müzik dersinden tüm öğrencilerin nefret ettiğinden, hatta dersin kaynaması için, teneffüste, bütün gitarların akortlarını bozduklarından, böylece öğretmenlerin dersin büyük kısmını akort yapmakla uğraşmak zorunda kaldıklarından bahsetti. düşünmeden edemedim, hangisine daha yazık? müzik öğretmenlerine mi? müzikten ve enstruman çalmaktan soğuyan çocuklara mı? yoksa çarpıklaştıkça bizi daha çok asosyalleştiren eğitim sistemimize mi? iyi bayramlar..

Sağlık olsun. Sağlık, olsun!

Kimi şeyler var hayatta, her yerde yazılır, çizilir, söylenir de, pek ilgilenmeyiz, içine girmeyiz. Yanımızdan geçip gitmesine müsaade ederiz. Şimdi bunları yazma sırası bende, biraz huzur, biraz kederle. Okuyanların yine yanından geçer gider umarım, derinden hissetmezler içlerinde, kendileri de yazmak durumunda kalmazlar bir gün. “Sağlık olsun” derdim ya her seferinde canım bir şeye sıkıldığında, çok moralim bozulduğunda, işin içinden çıkamadığımda. “Sağlıklıyım, yaşıyorum, gerisi boş” ya da. Bu sefer diyemedim işte. Çünkü elden gitmeye yüz tutan sağlığımdı bu sefer. Bugüne kadar önemsemiş numarası yaptığım, ama 'aşkaileparakariyerokulvesaire' peşinde koşarken, o da sürekli benim peşimden koşuyormuşçasına hatrını sormadığım, dönüp yüzüne bakmadığım. Sağlık, “olmasın” demiş bu sefer. İçerlemiş bana nicedir, biraz silkelemek istemiş. Okuldan eve rutin yürüyüşümü yaparken, telefonum çalıp da, “iyi günler Sezgin Bey'le mi görüşüyorum. Sizde Hepatit B varmış” dediğinde Do

Beyaz Kırmızı

birazdan şu sağdaki beyaz kapıdan çıkacağım o büyük beyaz binaya gideceğim içinde kırmızı sıvı bulunan şeffaf tüplere göre düzenlenmiş siyah yazılı beyaz kağıtları alacağım, beyaz önlüklüye götüreceğim ve beyaz cümleler söylemesini ümit edeceğim..

Bodrum'u özledim!

Çok pis sınıyor bu aralar beni hayat. Bir ağlıyor, bir gülüyorum. O yüzden biraz mola vermek istiyorum. 3 ay öncesine, Bodrum'un cırcırböcekli günlerine dönmek, bir elimde kişisel gelişim kitabı,diğerinde cep telefonu, içimde yeni başlangıçların heyecanı, hamak-sahil arası mekik dokumak, öğle vakti zeytinyağlı fasulye veya yoğurtlu kızartma yemek, akşam olunca duş alıp, beyazları giyip bronz tenimle sokaklara dökülmek istiyorum. Ya da şu içinde bulunduğum birkaç zor gün geride kalsın, yeter.

6'ya Mektup

Sevgili 6; Aklımı, fikrimi yine yer yer yollarda unuttuğum bu sene, koca 25'i devirip, 'daha' koca 26'ya selam çakıyorum. Ama allahtan The Curious Case of Benjamin Button romanını bizim kendi kendimize araştırıp, bulup okumayacağımızı anladılar, yakışıklı Brad'i alıp bir filmini çektiler, bizde gözlerimiz hafif nemli izleyiverdik de, hayalimizde yeni bir pencere açtık, derinden derine kendimizi sorguladık "ya gitgide gençleşseydik?" diye. "Birler basamağındaki büyüyen rakam" bu mektup sana işte o yüzden. Korkutamazsın beni o kadar da. Hem içten içe gençleşiyorum hala, bunu da aldığım çocukça kararlarla, safça inandığım insanlarla, manyakça katettiğim yollarla ve böyle kendi kendime deli gibi yaptığım konuşmalarla kanıtlıyorum gördüğün üzre. Yine de kuşbakışı bir bakarsak, iki "bir eylül" arası yaşanmışlıklara, görüyorum ki boşa çizilmemiş, o ince ince çizgiler bu surata. Hem öğrenmiş / hem eğlenmiş / hem iğrenmiş / hem incelmi

Geçti Bahar, Hazan Erdi Bu Yerde

Yağmurlu Antalya günlerinde, adaçayı lezzetinde başlayan musiki sohbetimiz, gün geçtikçe samimileşti, samimileştikçe derinleşti. Makamların yanına, majör minör gamlar, tek seslerin ardına çift sesler, akorlar, çevrimler eklendi. Derin bir okyanusa atladık boğulmak üzere madem, her zor dönemeçte birbirimize destek olduk. kimi zaman çok endişelendiğimde, beni sakinleştirmek için yanımda oldun, kimi zaman ben yine çok endişelendiğimde, sen yine beni sakinleştirmek için yanımda oldun.. ve kabul ediyorum, bu "kimi zaman" lar pek azımsanacak ölçüde değildi. buna rağmen, sen aynı kibarlığınla, farklı osmanlıca-eski türkçe kelimelerle süslü konuşmalarınla benim yanımda oldun. Hayat çok aynı kalmadı, değişimler bizi farklı şehirlere, farklı okullara, farklı ekollere sürükledi, değişmeyen sadece belli rutinlerle, benim sana endişelerimi aktarmam, senin yine kendimi özel sanmamı sağlayan osmanlıca-türkçe soslu cümlelerin oldu. İyi ki de oldu, çok teşekkür ediyorum, hem sana,

EAS Student Form 2009 @Tallin

her harika deneyimin bir sonu var, o yüzdendir her seferinde bir daha yaşamayacağıma niyetlenmemiz. bitirmesi, başlamasından daha zor, "yaşananlar elde kalanlar" EAS Müzik Öğrencileri Formu sayesinde geldiğim Tallin'deki son saatlerim. 3 günde 3 haftalık kaynaştığım tüm insanlara veda ettim, en duygusal moduma girdim! o modumu bir yana bırakmaya çalışırsam, geçtiğimiz 3 gün içerisinde, Avrupa'nın 4 bir yandan gelen müzik öğretmenleri adayları ile harika çalışmalar yaptık, paylaşımlarda bulunduk. gündüzleri mesleğimiz adına yeni birşeyler yapmış olmanın iç rahatlığı ile, akşamları çimenlerde oturup şarkılar söyledik, biraz daha geç olduğunda kulublere gittik dans ettik. Arada gayet ciddi bir konferans için, gayet eğlenceli ama bir o kadarda dokundurucu mesajlar içeren bir sunum hazırladık. Herkesin böyle deneyimler tatmış olmasını diliyerek, izninizle uçağa binmek üzere aranızdan ayrılıyorum. Wait for me İstanbul!! Uçaktan Güncelleme: (o-ooo interaktif yaşam)

M) Zun

4 yıl önce kendimce binbir zorluğu aşıp da girdiğim okulumdan mezun oluyorum bugün. nasıl hissettiğimi bilemedim bilince yazıcam Güncelleme 1 (17 Temmuz 09 19:57) Okul bitti, yüksek lisans sınavına girdim, kazandım! O yüzden hala ne hissettiğimi bilmiyorum. Okul hayatım hiç bitmeyecek mi uleeeeyn

Düm tekaa düm tek

Hadise'ydi, konser seçmeleriydi, spordu, paraydı, parasızlıktı (!) derken bir hafta daha geriden yavaşça el sallıyor bana. her geriden el sallayan haftayla beraber 4. sınıflara özgü mezun olduğuma sevineyim mi, üzüleyim mi paradoksunu yaşıyorum. Öğrenciliğin kızarmış ekmek üzerine sürülmüş tereyağla ballı tadı, yedikçe keyif verirken, aldırdığı kalorilerle de hafif canımızdan bezdiriyor. (Kalorilerle bozmuşum kafayı? Yo yo yo, olamaz!) Gelecek korkusu, kriz, iş, kariyer, mevki, ismin önüne gelecek sıfatlar gibi daha yüksek kalorili tatlılara geçme sırası geliyor galiba. Bi taraftan bunları düşünedururken, ülkeyi bir Eurovision fırtınası sarmışken, ben de kendi Eurovision'umu yaşıyorum; okul sonuna Caddebostan Kültür Merkezi'nde yapılacak sene sonu konserinde, solo performans sergilemek üzere, ulusal elemeleri geçtim, büyük performans gününü bekliyorum. Kah koro önünde, kah piyano eşliğinde ben şarkılarımı şakımak için hazırlanadurayım, bir de şan hocamdan, solo resital y

İşte Bugün Benim Günüm

o kadar yoğunum ki bu aralar, bütün yaşadıklarımı bir yerlere not etme ihtiyacı hissediyorum yine bu kayıt altına alma dürtüsü kimden, nerden bulaştı, genlerime mi kodlandı çözemedim doğam emrediyor, ben boyun eğiyorum acı da çekmiyorum, halimdem memnunum, arada megolaman sanacaklar diye korkuyorum, o kadar.. belki doğmamış torunlarım, yüzyıllar sonra, tozlu bir sandığın içinde, derinlere gömülü, kapağı asma kilitli bir defter bulamazlar; ama internetin tozlu sayfalarında (internetin o zaman alacağı şekli hayal edemiyorum, bizim şu anki tozlu sandık imgemiz solda sıfır kalır belki..) küçük bir gugıllama yaparlarsa, onlara bıraktığım yegane mirası görürler, ben de ölümsüzleşmiş olurum, falan fıstık. - Haziran sonunda 14 ülkeden 2'şer kişinin katılacağı uluslararası bir müzik forumunda ülkemizi temsil eden iki kişinin yarısı olacak kişi ben seçildim. Kuzeylere doğru uçuyorum, Estonya dolaylarına. Ah bir de, cebimde söküğü dikebilsem, oralara gitmişken çok merak ettiğim Fi

Dünden önce, yarından sonra

bugün dolmuşta giderken farkettim, 10 yıl öncesinin 'Sezgin'i, yazın sıcak İstanbul'unda, staj vazifesini yerine getirmek üzere, her sabah erken saatlerde yola düşer, öğle güneşi etrafı yakıp, kavurduktan biraz sonra da paydos yapardı. kafasında staj paraları ile alacağı bilgisayar, anneye hediyelik cep telefonu, gidilmesi gereken filmler, alması gereken kasetler / cd 'ler vardı. (evet, o zamanlar kasetler vardı!!!) yolda kulağında müzik, her sabah aynı yolları bu düşüncelerle bitirmiş, gün bitmiş, olanları kara deftere karalamış, defteri rafların en arkasına saklamış, bu günlere gelmiş o Sezgin. bugun: yine kulağında müzik, yine yollarda. kaset/cd kalmadı; istediği şarkıyı seçtiği küçük kutular/mp3 çalarlar var. staj parasıyla alınmış kocaman bilgisayar 1 sene önce, hurda niyetine verilmiş, yerine şu satırların yazıldığı, teknolojik dizüstü alınmış. satırlar artık internet adı verilen görünmez defterlere yazılıyor, kağıtlar israf edilmiyor. eskinin rafın en tozlu yerin

Katilden

zor olmadı çok seni kandırmak ama itiraf etmeli, zordu maktulumu bulmak hani ne zaman saflık erdemlikten çıktı o gün bugundür işler rayında kalmadı önce biraz seni seviyorum pişirdim sonra çok farklısın sosu ekledim fark ettim, hanidir yalnız kalmıştın güvenemedin, yine de içini akıttın ondandır fire vermemeye çalıştın seviyorum derken, hep ağzını kapadın ama bilirim içerde kalbini çok açtın işte tam orda, oyunu ben kazandım! ben sevmedim, üstüne çok gezdim aramadım günlerce, neden merak etmedin dedim? anlamaya çalıştın, bi umut bıraktın hep kenarda anlamadın ben ne aşkta ne parada, varsa yoksa OYUNda... katil

Yol

insanlık için küçük benim için büyük bir adım. "insanın sevdiği işi yapması lazım" ya da "yapmayı sevdiğin şeyi işin haline getir" le çıktık yola.. "hobini işe dönüştürme, nasılsa iş dediğin şey eninde sonunda bıktırıyor" dedik bi ara. zaman ki; umutsuzluğa düşürdü, pes ettirdi bazen, yaş ki; diğer yolların cazibesini ördü etten kemikten az-buz başarırken şimdi bir şeyler, buradan bakınca kolaymış gibi gözüken o yollar / o yıllar, hepsi sadece tatlı bir yorgunluk gibiyse değmiş demek herhalde her şeye ama eminim şimdi, bu yol benim yolum olacaksa buradan olsun sonum daha da erimeliyim içinde tek yön sen; yok sağım solum

dokunmadan ağlasam?

çok yakınken / çok uzakta uzanamıyorsak / çok yorulmuşsak? aynı yatakta / farklı kutuplarda sevişemiyorsak / çok savaşmışsak? çok kelime kusmuş / cümleler havada yaranamıyorsak / çok yaralanmışsak?

Oyladık / Oynadık / Oyalandık

hayatımın en yoğun haftasonundan aklımda kalanlar; 1 saat 15 dakika rotarlı gelen uçak ve atatürk havalimanında feda edilmiş bir cumartesi: havalimanları gelişten çok gidiş hissi veriyormuş bana. misafir karşılamak için gitmiş de olsam, kendimi bir yolculuğa gidiyormuş gibi hissediyor, etrafı süzüyorum, normale göre 1000 kat pahalı marketlerden birşey alıp almamak arasında 1000 kere karar değiştiriyor, kendimi oradan oraya savurduktan sonra, "masumiyet müzesi" nin kabaran içimi biraz daha kabartmasına izin vermek için, bir köşeye oturuyorum, kulağımsa yanda oturan araplarda! uçağın gelme saatinde, elinde kocaman levhalara yazılı insanların arasından süzülüp, misafirimi beklemeye koyuluyorum. O sırada gelenlere bakıyorum, kimi kapıdan çıkar çıkmaz sağa sapıyor, kimi sola.. kimi kendini karşılayan birileri için, gözlerini kısıp hafifçe uzaklara bakıyor, kimi ise çığlık çığlığa koşuyor sevdiğine. gelen genç bir kız, kendisini karşılayan 3 kişi arasından samimi arkadaşı olduğunu

Kalpkıran

herkesin kırması gereken en az bir kalp var ömrü boyunca sanırım. dönüp dolaşıp yine geldi sıra bana hiç istemesem de, hayat dönüp dolaşıp, kurdu tuzakları. benim payıma oltayı yutmak, kalpkıran olmak, yüreksöken okumak kaldı. ben değil, bilinçaltımla hayat birleşip yaptılar planlarını. benim payıma üzülmek, ağlamak, özür dilemek kaldı. beni affeder misiniz dostlarım? kötü niyetten değil, salaklıktan açın bari davamı. bana da yer bırakın, sarmam lazım o yaraları.

Beyaz Puantiyeli Kırmızı Araba

beyaz puantiyeli kırmızı araba dışlanmış ama ayakta farklıdır, çok üzmüşler belli ama sindirmiş o sanki her şeyi beyaz puantiyeli kırmızı araba ne müsterih bi havada haklıdır, pek takmamış belli ama duymuş yine de hepsini

To erdogan / erdoganning

- kararlar verilmedi, ama seçenekler elendi. - mağazalar talan edilip, para-giyim değiş tokuşu yapıldı, rahatlandı. - çok eskilerden bir sima,dövmesinden tanındı, eski günler bir film şeridi gibi olmasa da, dizi film şeridi gibi gözden geçti. - yeni bir kelime bünyeye alındı: erdoğanlamak = to erdogan / erdoganning bknz. Nine Things I Learned In Davos - biraz da temizlik yaptık mı tamamdır, haftaya hazırız!

Bedük mü dinliyoruz ne ?!

Track 3 >> Hot Bitch Takıldık!!!

okunup atılmalık

ne karşıda, ne bu yakada. mutluluk yurtsuz, zamansız ama birileri karar vermeli benim yerime çünkü ben veremiyorum. seçenekleri unla eleyip, çamaşır ipine dizer gibi dizip tereyağından kıl çeker gibi birini seçip, kendimle baş göz edemiyorum. onun yerine kafa ütülüyorum, yıkamalık. rejim yapıyorum, yarın bozmalık spor yapıyorum, sonra yüzüne bakmamalık. ve dostum farelere danışıyorum arada "yok mu bir karar, çantaya atılmalık" kokteyllerden kokteyl beğeniyorum içine karışmalık, şiirlerde kafiye oluyorum, lise sıralarına yazılmalık yarışlardan altılı olanı seçiyorum, burun uzatmalık, ve dostum atlara danışıyorum arada "yok mu bir google, cevapları aramalık?" derken bi alışveriş merkezine giriyorum, kaybolmalık vitrinlere bakıyorum, alıp kaçmalık, kaçıyor oysa vitrinler, saklanmalık ve dostum sincapa danışıyorum orada "yok mu bir kader, sonradan bozmalık" sezgin bu pasta senin dediler, bi tadımlık bir şarkı tutturdum, ağlamalık gitmez sana dediler, ayağa kal

uykusuz

dönsem baksam geriye ne deli davalar atlatmış bu serseri ruh, ne uğraşlar vermiş.. melek gelir bazen ona der ki; diğerleri de olacak... bekle biraz sırası var.. ama sabırsız bu ruhun içindeki kafa galip gelir de bazen uyutmaz böyle geceleri girer şakaklardan saplar tüm acı gerçekleri acımadan, acıtarak. böyle zamanlarda ben biraz durgunum işte kazandıklarımın değil, kaybettiklerimin heceleri dönerken gözlerimin önünde bir de eksikken en önemli hisler iki değil de tek kalpken daha da zorlaşır bu adı "oyun" olan yaşamaca o zaman derim, iyi ki var bu şiirler, romanlar, filmler iyi ki var dostlar, saatler, cd'ler ....

3-1

sen bir adım gelirsen, ben de bir adım gelirim dedin. ben bir adım geldim, sense üç. ben biraz korktum dedim, sen "ben de" dedin ben bir adım kaçtım, sense üç. hiç şaşırmadım bu mağlubiyet tanıdık ben bir gol attım, sense üç.

düğüm

bir düğüm var hayatımda, kolay kolay çözülmüyor.. bazen onunla yaşamaya alışmış gibi yaşıyorum, kendimi kandırırsam mutlu olurum sanıyorum ama o düğüm, mutluluk nedir bilmiyor. beni üzmezse, annemi üzüyor, annem üzülürse, ben üzülüyorum, dahası kızıyorum, hem ona, hem kendime işte böyle düğüm büyüyor, sarıyorum, sarıyorum düğüm olduğu yerde duruyor. bir gün çözeceğim, hem seni, hem bu düğümü..

Vicky Sez Barcelona

elinizde olmayan sebeplerden, barselona seyahatiniz son anda iptal edilmiş, elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi hissederken, son zamanlarda birsürü ispanyol arkadaşınız olmuş, hatta belki fazlası olmuşken; kendinizi sık sık "ispanya" kelimesini telafuz ederken bulurken, sizin içli dışlı olmanız yetmezmiş gibi, en yakın arkadaşınız da, ruh ikizini ülkenizde kimse kalmamış gibi, her paragraf ismini kullanıp yıpratmak istemediğim o malum ülkede bulmuşken... woody allen bir film yapsa, ona "vicky cristina barcelona" gibi etkileyici bir isim koysa (her ne kadar bizde "barselona, barselona" gibi her yaz dillere dolanan pop şarkılarını andıran bir isimle vizyona girse de) penelope cruz, javier bardem, scarlett johansson harikalar yaratsa, giula y los tellarini, juan serrano, pace de lucia bu resimleri harika ispanyol müzikleri ise süslese, sonra arkadaşınız, gecenin bir yarısı size telefon açsa, bunu ölüm kalım meselesi haline getirerek, ruhen

İkinci bir bildirime kadar satışları durdurulmuştur.

yukarıda görülen, bu küçük sessiz ibare kendiliğinden belirivermiş TCDD'nin sitesinde o kadar sessiz ve silikti ki başta hiç dikkatimi çekmedi bile.. meğer tüm "sömestrda avrupa" hayalimi silecek kadar koyu puntolarla hırslanmış bir cümleymiş o.. sonundaki nokta, bildiğimiz cümle bitiş noktası gibi değil, "bu olay da burda biter, nokta" noktası gibi duruyor adeta.. evet, ülkemizde "ikinci bir bildirime kadar" interrail biletleri satılmıyor! sebep; elektronik bilet sistemine geçilmiş olması tüm Avrupa'da.. bizim ise geçememiş olmamız.. şimdiye kadar bilet almış olanların da, biletleri yanıyor haliyle.. işin ardında, çok daha derin nedenler arayan ahbaplarıma rağmen, ben iyi niyetimi koruyup, bu beyaz bahaneye inanacağım.. ikinci bir bildirime kadar, avrupa hayallerimi rafa kaldıracağım.. gezip gördüklerimi, başka hayatlarda anlatacağım..

DÜŞkalk

görevimizdi ne de olsa. düşsek de tekrar tekrar, kalkmalıydık ayağa bakmalıydık yüzlerine..