Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eurovision şarkıları ile AB'ye Mesajlar

daha önceden böyle birşey duymuştum da, 'aman tesadüftür ne alaka' demiştim. belki de öyle sahiden de, ama yine de bir ortak payda var gibi hepsinde nedense. neyse biz okuyalım, gülelim, geçelim. gizli gizli her sene AB 'ye Eurovision aracılığı ile mesajlar verecek değiliz ya :) - Everyway that I can I'll try to make you love me again Everyway that I can I'll give you all my love and then Everyway that I can I'll cry, I'll die, Make you mine again! (Yapabileceğim her şekilde, beni tekrar sevmeni sağlayacağım. Yapabileceğim her şekilde, sana tüm sevgimi vereceğim. Yapabileceğim her şekilde, ağlayacağım, öleceğim, seni tekrar benim yapacağım!) 2003, Sertab Erener - For real, i'm for real. I wanna bring you up (Gerçeğim, ben gerçeğim. Seni büyütmek istiyorum.) 2004, Athena - Sevdiğimsin, her şeyimsin. Beni yakıp üzen güldürensin. Sonunda yine beni mahvedensin. (you're my heart, my everything, who sets me on fire, upsets me and make me smi

neden beni sevemedin?

Bak şimdi gözlerim dolu dolu, boğazımda bir düğüm, sırf artık sen 'sen' olma diye, gidiyorum bir başka bedene. Neden beni sevemedin? Oysa benim gelecek planlarım, bakacak çocuklarım, yapacak yemeklerim vardı. Sana bestelenecek şarkılarım, yazılacak şiirlerim sıradaydı. İki odalı evimiz, şık bir kütüphanemiz olacaktı. Adı 'gelecek' olacaktı o evin, içinde geleceğimiz uyuyacaktı. Yatağa girdiğimizde önce kitap okuyacaktık, sonra sakallarım dudaklarına batacaktı. Sarıldığımda sana önemsiz olacaktı neye benzediğim, nereye gittiğim, o an çalarsaatler bile çalmayacaktı. Basit olacaktık kendimize, herkesin aklı karışacaktı. Yalın olacaktık birlikteyken, her bakan filtre kullanacaktı. ve belki de bir gün sonumuz olacaktı. Ama nasıl oluyorsa üzülen olmayacaktı. Mutlu olacaktı her şey bu hikayede, bir yerde karşılaştığımızda kafamızı çevirmek zorunda kalmayacaktık. Seviyeli olacaktı tüm taraflar, geçmiş günleri gülümseyerek anacaktık. Yanılmışım. Neden beni sevemedin? Neden

Küçük prens ile buluşma

Küçük prensi okumak için yeterince büyüdüğüme kanaat getirip, dün gece belki yine küçük olurum umudu ile aldım kitabı elime. Ekşi Sözlük yazarları da boşa yazmamış "bu bir çocuk kitabı değil, çocukların gözünden büyük kitabı" diye. Ne kadar büyüttüysem dünyayı, o kadar kafama vurdu küçük prens. Onca telaşenin arasında unuttuğumuz "ya koyun dört dikenli çiçeği yerse ne olur"u hatırlattı. "İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkanlardan her istediklerini alıyorlar. Ama dostluk satılan bir dükkan olmadığı çin dostları yok artık." "Sözler yanlış anlamaların kaynağıdır." "Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez." "İnsan evcilleştirilmeyi kabul etti mi, biraz da gözyaşını göze almalı." Olur da, benim gibi fazla büyüyüp büyüttüklerini düşünenler varsa, ya da başucu kitabını kaybetmiş, karda soğukta dışarıya çıkamayanlar, buyrun size küçük prens, hem türkçesi, hem ingilizcesi.. http://www.kucukprens.org/index.php

düşünüyorum, öyleyse yanlış yoldayım.

eğitimde ezber çok yanlış ve demode bi sistemmiş. en son bunu ezberledim. bi de öğretmenin kendi yazmış olduğu, almazsak sınıfı geçemeyeceğimizi söylediği kitaptan, eğitimde baskıcılık ve dayatmanın, ülkemizin en büyük sorunlarından biri olduğunu okudum.

biberi bol tuzu az

bir yurtdışı seyahatinde, 12 saatlik bir tren yolculuğunun 8 saatini tamamlamış, varışa 4 saat kala, trenin kafetarya bölümünden kahve alırken; trenin durup, içinde sizin tüm eşyalarınızın olduğu vagonun başka yöne hareket etmeye başladığını, içinde bulunduğunuz vagonunun ise tamamen ters istikamette olduğunu anladığınızda, o panikle ilk durakta trenden inip de yabancı bir ülkenin hiç bilinmeyen bir şehrinde, bavulsuz, şarjsız, kontorsuz ve dilsiz olduğunuzu idrak ettiğinizde, vagonun içinde en kıymetli bütün eşyalarınız sereserpe kaldığı halde, mucivezi bir şekilde, hem istediğiniz yere ulaşıp, hem de eksiksiz bütün eşyalarınıza kavuştuğunuzda, veya bir arkadaşınızın annesinin ameliyatı için kan vermenizden aylar sonra, bir gün aniden telefonunuz çalıp da, kanınızda ciddi bir hastalık bulunduğu söylendiğinde ve takribi bir hafta boyunca kendinizi yiyip bitirdikten sonra, tekrar yapılan testlerde hiçbirşey çıkmadığında; hepsinin basit bir yanlışlık olduğu yüzünüze ömrünüzden öm

Haiti'li çocuğun gözleri

sabah gazeteyi açıp haiti'de depremde ailesini kaybetmiş çocuğun gözlerini görmüşken, mümkün mü parlaması artık gözlerimin? mümkün mü görmemezlikten gelmesi her şeyi yüreğimin? mümkün mü hala kafamı takabilmem kendi "karmaşık" problemlerime?

bugün ne öğrenmiş?

bugün ne öğrendim? sahnede her an her şey yolunda gitmeyebiliyormuş, aksilikler çıkabiliyormuş. size ait olmayan bir hata, yolunuzu şaşırtabiliyormuş. piyanistler durabiliyor, sesiniz aniden kısılabiliyormuş. buna rağmen şov devam ediyormuş, son notaya kadar bir şey olmamış gibi davnanıp, güler yüzle selam verilince, profosyonellik başlıyormuş, herkes de alkışlıyormuş :)

ve 2010 İstanbul Avrupa "Kültür" Başkenti

İstanbul, kültür başkenti oldu diye bazı kültürlerimiz de hafiften değişse veya gelişse fena olmaz mıydı? kültür neye denirdi, iyi birşey miydi, bizim harika kültürümüzü kim çaktırmadan geldi yerle bir etti de, bir Avrupa kültür başkenti açılışı konserlerine gitmeye korkar olduk, hiç bilmiyorum!? aynısı tabi yılbaşında da oldu. Bir grup yabancı arkadaşım, özel bir yılbaşı partisine gitmek için, istediğimiz yere geçişin tek yolunun taksim meydanı olduğunu söyleyince, gruptaki bütün türkleri bir telaş sardı önce. yabancı arkadaşlar da taksim'in yılbaşı hünerlerini önceden duymuş ve yüzlerimizden "nasıl yani?taksim mi" ifadelerini okumuş olsalar gerek, 'korkmayın korkmayın biz akşam üstü geçtik, bir şey olmadı' dediler. Sonunda gözümüzü karartıp, tüm riskleri göze alıp, 'görevimiz: tehlike' dedik ve sahiden de bir grup insan, saat 11 sularında, ulaşmak istediğimiz özel yılbaşı partisine gitmek için, tedirgin bir şekilde, birbimizin elini tutup, k

Sanat Tarihi

5 'te yatar, 7'de kalkar, 8'de yola çıkarsan, bütün gün aktif 'sanat tarihi' dersi yapıcam diye, eski İstanbul senin, antik şehir benim gezersen, bizans'tan girip, osmanlı'dan çıkarsan üstüne tarihi sultahmet köftelere paralardan bayılıp, karşılığında br çay bile ikram edilmeden çıkarsan bi de üstüne özel ders verirsen halin şu anki gibi oluyor bi an önce yatıp uyumak istiyor.. uyanınca fotoğrafları yüklerim diyor..

kafayı yemeden

- Comenius asistanlığı başvuruları başladı. Formlarla boğuşuyorum, kafayı yemeden önce bitirirsem, belki beni seçme şansları yükselecek.. brrrr - 2010'un ilk pazartesi'si itibari ile artık diyete başlamak ve spora dönmemek için hiçbir mazaretim kalmadı, kuru kuru çay içiyorum. -uzun süredir dostoyevski ile olan boğuşmam, dan brown'ın yeni çıkan kitabına ve populistliğime yenik düştü. üzgünüm.