Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Oolum İspanya'da Meşhur Oldum!

Sezgin, İspanyol televizyonlarında meşhur olsa, Orjinal bir İstanbul'lu olarak ondan tavla öğretirmiş gibi yapmasını isteseler, O da "ama.. ama.. ben hiç tavladan anlamam ki!!" diyemese, Sonra da bu program yayınlansa.. Nasıl mı olurdu? Buradan vidyosu izlenebilir. Meşhur tavla sahnesi için 06.30 dolaylarına geliniz.

Manga ve 'Aynı Olabilirdik'

Eurovision Turkey sitesinin haberine göre 55’inci Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil edecek olan Manga grubunun yarışmaya hangi şarkıyla katılacağı belli olmuş. "We could be the same" Türkçesi "Aynı Olabilirdik". Eurovision şarkıları ile AB'ye mesajlar tezim tutuyor mu yoksa ne!? :) Şarkı Türk motifleri ile süslüymüş yine, fazla geç olmadan yayınlansa da artık, car car konuşsak, yorum yapsak..

Literacy

Günlerce tez konun ne olsun diye düşün düşün, bi konuda karar kılama. Sonra konu danışmak için hocanın yanına git, fikir versin, 'müzik okur yazarlığı' konusunda karar kılınsın ortaklaşa ama hoca 'iyi bir ingilizce gerek bunun için' desin. Sen de cevaben, 'aa hocam benim üds'm bile var' de, nerden geldiği belirsiz büyük bir özgüvenle. Sonra da git aynı hocaya,"hocam müzik okur yazarlığı 'nı veritabanında nasıl aratacağım, music reading and writing mi?" diye sor! Hoca da gözlerini de belertsin, hayır 'Literacy' desin. Kafana balyozla literacy vurulsun. Allahtan bir kerede hatasız defterine yaz da, daha fazla rezil olma. Life, oh life...

Over The Rainbow

Bugün İstiklal Caddesi'nde, Galatasaray Lisesi önünde gökkuşağı bayrakları dalgalanıyordu. Havada renk cümbüşü vardı. Ama hava cümbüş kokmuyordu. Hüzün kokuyordu. İsyan kokuyordu. Mutsuzluk kokuyordu. Daha da kötüsü umutsuzluk kokuyordu. Ne gökkuşağı, ne renkler, ne de orada transfobik bir cinayet yüzünden öldürülmüş arkadaşları için basın açıklaması yapan insanlar, bunları haketmiyordu. Hava protesto kokuyordu. İnsanın söylemeye dili varmıyor, yaşaması kimbilir nasıl zor. 'Nefret' kelimesi başlı başına ısırırken insanı en can acıtıcı yerinden, bir de 'cinayet' kelimesini tamlamış olması nasıl korkutucu. Bugün gökkuşağı bayrakları, barış için, eşitlik için, mücadele için dalgalandı. Yoldan geçen bir grup insansa, bu renklere baktı. Kimi baktı doyamadı, kimi laf attı, kimi "dünyanın sonu gelmiş" diye kendi kendine söylendi, kimi de belki gerçekten kendine baktı, kapımın önünü temizleme vakti gelmiş dedi. Umarım bu son gruptakiler bir an önce

Nighthawks

!f İstanbul bağımsız filmler festivali kapsamında güçbela, arka köşelerden de olsa, nihayet bir filme yer bulabildim. Sabahın 12.30 'unda (günlerdir öğlen 1-2 arası uyandığımı gözönünde bulundurursanız) olmasını bile umursamayıp, işe gider gibi kalktım, giyindim, süslendim, yollara düştüm ve nihayet Nighthawks filmini izledim. Tam 32 yıl önce 1978 yılında çekilmiş bir İngiliz filmi. Dönemin Londra'sında bir eşcinsel bir öğretmenin hikayesini anlatıyor. Filmin tanıtımında çevresine tam anlamı ile açılamamış, gündüz başka, gece başka bir hayat yaşamak zorunda kalan başkarakter, bence günümüz Türkiye'sinin çevresine açık eşcinsellerinden çok da farklı bir hayat sürmüyor. Hatta daha rahat olduğu bile söylenebilir, kaldı ki sene 1978. Filmin bence en can alıcı sahnelerinden biri öğrencilerin öğretmeni eşcinselliği ile soru yağmuruna tuttukları sahne idi. Öğrencilerin yüzündeki alaycılık, öfke, cahilliğin verdiği cesaret daha güzel yansılatılamazdı. Sordukları sorular bir sınıft

Yaşayan Kütüphane

Yeni bir kütüphane keşfettim. İki gündür oraya gidiyorum, saatlerimi geçiriyorum. Öyle hoşuma gitti ki, Sevgililer Günü baskısını bile üzerimden atıp günümü keyifle tamamlayabildim. Bu kütüphanede kitaplar insan, koltuklar raf, etrafta vızır vızır çalışanlar kitap kurtları, okuyucular ise biz meraklı insanlar. Girdiğinizde önünüze bir katalog koyuyorlar ve bir kitap seçmenizi istiyorlar. Katalogda kitap başlıkları, başlıkların altında ise bazı açıklamalar yer alıyor. Kürt, alevi, ermeni, roman,rum, gay, lezbiyen, biseksüel, transseksüel, hiv pozitif hastası, şizofren, başörtülü kadın, Türkiye'de yaşayan yabancı, ressam hatırladığım başlıklardan bazıları. Açıklamalar bölümünde ise, toplumda bu başlıklar hakkında akla gelen önyargılar yer alıyor. Üzücü, sıkıcı veya gereksiz olduğunu düşünseniz de bu önyargıların, en az birkaçının sizin beyninizden de geçtiğini itiraf etmek zorunda kalıyorsunuz kendinize ve dalıyorsunuz kütüphaneye. E önyargılar evde otururken kendi kendine kır

'hiçkimse'ye mektup

Jüpiter'e giden ilk Türk olurum bir dahaki sefere belki veya Obama'nın elini sıkan davetsiz misafir Yine olur muyum dersiniz böyle yapayalnız Soğuk bir 14 Şubat günü, ısıtılmaya muhtaç..

doğa olayları

Emekli bir beden öğretmeni olduğunu söyleyen ve o sırada yeni tanışmış olduğum bir tanıdığın anneannesi, yağmurda kendisine nezaketen şemsiye tutmama cevaben, "ay yok istemem, ben severim doğa olaylarını" dedi ve ortamdan uzaklaştı. Demek ki ben doğa olaylarını sevmiyormuşum. Biz şemsiye kullananlar doğa düşmanı bile olabiliriz. Göya bi de Avatar'dan etkilenmiştim, katetmem gereken çok yol var. Peki acaba deprem, sel gibi doğa olayları karşısında neler yapılması gerekiyordu, bi de onun tavsiyesini verip öyle kaçsaydı anneanne.. Ah Sezgin ah!

oyun #7

Nil'in Twitter'da başlattığı bir oyuna cevabımı yolladım. Aslında geç kalmıştım, ama kafama takılmıştı bir kere kelimeler, çıkaramadım. Hazır yazmışken de yolladım. Oyun: ilk kelimesinin ilk harfi 'u',ikincinin ikinci harfi 'u', üçüncünün üçüncü harfi 'u' vs giden twit kısalığında bi hikaye yazın... Ben: Unutacağına kUdurdu. unUtamazdı, yoğUndu. unutUlanlar odundU, unutulUrsa unuturdU.

Avatar - Benim Adım Orman

Eh, olmadık şeylerde başı çekerim de, böyle mühim, herkesin konuştuğu, iletilerini güncellemeye değer duyduğu vakaları bazen geriden takip ederim. Yok, valla bilinçli "çokmodaolanşeyleribentakipetmem" duruşu değil bu. Takip etmezsem çatlarım zaten. Ama arada öyle denk gelir işte. Avatar da o anlardan birine denk geldi benim için. Ne zaman gitmeye niyetlensem, bir şey çıktı, bir şey çıkmasa ben üşendim, ben üşenmesem biletler bitti vs vs. Lakin film 3 boyutluydu, özelliği buydu, ona göre bir salon bulmak gerekirdi. Hadi eskaza filmi kaçırsan, küçük bir 3d'siz salonda izlemeye değmez, eve dvd'sini almak ise ancak komik kaçardı. O yüzden stres büyüktü, harekete geçmeliydi. Neyse efenim, fazla da uzatmadan, filmden taze taze çıkmışken, neler hissettiğimi anlatim, sonra da yatim. Bu saatten sonra film eleştirmenliği yapacak halim yok. Naçizane ben neler düşündüm hissettim onları yazim. Mesela bu 'doğa' teması hayatımda ne kadar uzakta kalmış, onu farkettim hemen.

Uyku öncesi

Dün gece enteresan bi rüya gördüm, biz ayrılmıştık. Ambulans sesleri vardı, ben yerde yatıyordum. Herkes çevremde koşturuyordu, kimileri birşeyler soruyordu. Onlar sordukça benim kafam karışıyordu, belli ki görmedikleri bir yerlerim hala kanıyordu. İlginçtir, bedenimi elimle yokluyordum, kan yoktu, ama etraf için için kan kokuyordu. Havada birşeyler uçuyordu, üstlerinde 'doğru', 'yanlış' yazıyordu. Ben onları hep ayrı sanıyordum, oysa kimileri cilveleşiyordu. Sonra seni gördüm, yanımda değil karşıda. Çıplaktın, (hem de mecazen değil, bildiğin fiziken) ama zırhların hala duruyordu (hem de fiziken değil, bildiğin mecazen) Belli ki çok çalışan aklın seni de yormuştu. Ve korkularımı gördüm, çizgi çizgi olmuş dünyayı sarmalıyordu. Farkettim ki, en sondakinin ucu yine bana doğru geliyordu. "İşte bu yüzden o karşıda, sen burada" diyordu gelirken de, "Korkma" . "Tamam" dedim "korkmayacağım bi daha", ama bunu söylerken bi baktım özgüvenim