Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Teşekkür etmek istiyorum

Son günlerde öyle hikayeler dinledim ki, ne kadar az minnettar olduğumu farkettim. Dört kez kanser geçiren, dişlerini, göğüslerini, bacağından bir et parçasını, saçlarını, büyük ihtimal bir de onurunu kaybeden, ama hayata bağlığını kaybetmemiş bir annenin çocuğu F, Önce hafızasını, sonra görme yeteneğini kaybetmiş babasına yardım etmeye çalışan, fakat üvey annesi yasal hakları elinde tuttuğu için elleri kolları bağlanmış, ne yapacağını bilemeyen D, Ve geçirdikleri trafik kazası sonucu annesi ömür boyu engelli kalan, babasını erken yaşta kaybeden, 10 yaşından beri yetişkin, kendi yolunu çizerken annesinin yanında olamamış, biraz da içten içe bunun suçluluğunu yaşayan K. Oturup hüngür hüngür ağlamak istiyorum. Hayat kimilerine bu kadar zorken, kimilerine neden hiç dokunmuyor, sormak istiyorum. Her fırsatta ortalıklara attığım her bir “Hayat zor” lafı için kendimi tokatlamak istiyorum. İşi gücü bırakıp, tüm enerjimi gönüllü işlere ayırmak istiyorum. Yeni okuduğum

Sizin Var mı Cesaretiniz?

Geçtiğimiz hafta Tarlabaşı'da transseksüel bir bireyin öldürüldüğü haberini aldık. Ne pahasına olursa olsun kendisi olmak isteyen bireylerin, toplum tarafından kabul edilemeyişleri bir şekilde canımı acıtmıştır, bu da acıttı. "Seni diğerlerine benzetmeye var gücüyle çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek en büyük başarıdır" demiş Raloh Waldo Emerson. Ama ne yazık ki herkesin yok buna cesareti. Ne kendini bulma cesareti, ne kendini bulanları kabul etme cesareti. O kadar doldurmuşlar ki içlerini önyargılarla,  biz-bunu-böyle-öğrendik-başka-türlüsü-olamaz larla, yer kalmamış başka gerçekliklere. Yine geçtiğimiz haftalarda, dünyanın diğer ucundan, Filipin doğumlu transseksüel model Geena Rocero, ailesinden nasıl destek gördüğünü, annesinin onu kolundan tutup nasıl Amerika'ya taşıdığını, ehliyetini eline alıp da 'F' (Kadın) ibaresini gördüğünde bunun onun için ne kadar anlamlı olduğunu anlattığı  TED  konuşmasında kendini transseksüel bir birey olara

Koşuyorsak bir sebebi var dostlar

İşler çığrından çıktığında, daha fazla birşey taşımayacağımı hissettiğim anlarda, bedenimde sinsi sinsi birikmiş enerji patlamaya hazır olduğunda vuruyorum kendimi sokaklara, gidiyorum dere tepe yollarda. Sanki dertler, sıkıntılar, yediğim haksızlıklar, kalbimi kıranlar, yemeye çalışıp da yutamadığım büyük lokmalar hepsi  peşimde, ama bir türlü bana yetişemiyorlarmış gibi. Öyle bir özgürlük, öyle bir özgüven, öyle bir mutluluk hissi ki, koşmadığım zamanlar bunu tarif edebilmem zor.  Koşmak için ne fazla bir ekipmana ihtiyacınız var, ne müthiş bir spor bilgisine, ne de aylık  spor salonu üyelik kartına. İnsan bedeninin kaldırabileceği en minimalist, ama bi o kadar da en kafa rahatlatıcı spor dalı zannımca. Koşarken hayatın aktığını iliklerime kadar hissediyorum. Hayat saniye saniye, hiç durmadan, hızlı hızlı akıyor ve benim tek yapabileceğim, onun içinden geçerek ilerlemek. Fazla durmadan, geriye bakmadan, bir önceki dakika için pişmanlık duymadan, bir sonraki adım için endişelenm