Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Düşünme.ler.

Düşünme.bir. Bugünün katilleri, çocuk tecavüzcüleri, hayvan eziyetçileri dünün çocuklarıydı. O yüzden derdimiz dünyadan bu insanları azaltmaksa çözüm idam etmek değil, o çocukları baştan hiç doğurmamak olmamalı mı? Ülke olarak kafamızı ellerimizin altına alıp "Neden bu olayları biz yaşıyoruz, misal Danimarka değil?" diye düşünmek olmamalı mı? Madem derdimiz birşeyler değiştirmek, önce kendimizden başlamamalı mı? Çocuğumuz olmasa da hepimiz en az 3 çocuk geliştirme ve psikoloji kitabı okuyarak başlayalım işe mesela. Alanis Morissette’in I Was Hoping şarkısının MTV Unplugged versiyonunu dinleyelim ve kendimize soralım: Özümüzde kötü müyüz? İyi ve kötü, doğru ve yanlış var mı? Empati sınırlarımız nerede başlıyor, nerede bitiyor?  Düşünme.iki. Geçtiğimiz aylarda gittiğim Romanya seyahatinde, kaldığımız evde kafesin içinde bir kuş vardı. Onun sabahları uzun uzun şakıması içime oturdu. Kafesteki kuş. Nasıl bahtsızsın sen böyle? Ne yapsam ben seninle? Bıraksam uçsan gö

The Kyiv Pride Diary

I must admit, I had not known much about the city of Kyiv (nor Ukraine as a country) when I saw the invitation from Munich Kyiv Queer for joining the Pride March with them. I immediately said ‘Yes!’ with great excitement. I knew that it would be nothing like Pride parade in Munich, where the event is a big celebration of diversity. But it hit me only a few days before I flew that marching could also be ‘a little bit’ dangerous when I read the safety instructions, distributed by Kyiv Queer activists. I read that extremist groups would not just try to stop the parade, but they would also take photos of participants of the Pride Parade in order to attack them later on the streets. Our safety guide suggested a dress code. We were also urged to have in bag pack and to learn how to protect the skin from the gas in case the groups attacked us. Now listen, I am a kind of boy, who is passionate about human rights and love fighting for them. But do not assume that I find myself on the stre

Ümitvâr'ın Hikayesi

90’lı yıllar. Türkçe pop müzik almış başını yürümüş. Benim de en büyük hayalim büyüyünce onlardan biri olmak. Öyle şarkılar yapmak, çalmak, söylemek. Hatta Ali var, ortaokuldaki en samimi arkadaşım. Okul çıkışı hep planlar yapıyoruz, nasıl Türk popunun yeni yıldızları olabiliriz diye. Bazen de beraber şarkılar söylüyoruz okuldan sonra, eve dönüşlerde. Ortaokuldan sonra, ergenlikti, liseydi derken, hayat bir şekilde beklediğimden farklı gelişti ve kendimi üniversitede Turizm ve Otelcilik okurken buldum. Onu da sevdim, çok da güzel vakit geçirdim - ama içimdeki çocuğu bir yerden sonra daha fazla susturamadım. Aklım başına dank ettiğinde üniversiteyi bitirmek üzereydim. Hatta güzel bir iş bile bulmuştum. Ama ne olduysa o ara oldu. Kime, neye, nasıl tutundum bilmiyorum, fakat “Ben müzisyen olmak istiyorum” dedim. “En lüks otelde, en üst pozisyonda süper paralar kazanacağıma, bir okulda müzik öğretmeni olmak çok daha değerlidir” benim için dedim ve ikinci üniversitemi okumaya karar

Alanis Morissette Konseri

Dün içimdeki 13 yaşındaki ergeni aldım ve beraber Münih’te Alanis Morisette konserine gittik. Hani bazen bir sanatçıyı çok seversiniz, şarkılarının hepsini ezbere bilirsiniz, bir yerde denk getirir konserine gidersiniz de hayal kırıklığı olur ya, konserden önce bu korkuyu yaşamadım değil. Ben çünkü onu sadece 90’lardaki Jagged Little Pill’i ve arkasından gelen Uninvited, Thank You gibi hitleri ile sevmedim; sonra yaptığı işlerle de hep takip ettim. So Pure klibindeki danslarına hayran kaldım, bir aşıkta aradığı 21 özelliği anlattığı şarkısı ile üniversite zamanı Antalya-İstanbul yollarını arşınladım, blog yazılarını okudum, kişisel gelişim podcast’lerini dinledim, hatta bir dönem Guardian’da yazdığı Güzin Abla tadındaki köşesine bile (göz ucuyla da olsa) baktım. Alanis şarkılarında kişisel gelişim, psikoloji, varoluş gibi konulardan bahseder. Mesela I Was Hoping’de yargılama temasını, büyük ihtimal ilişki içinde olduğu evli bir adamla restoranda yaptığı konuşma üzerinden i

Sonunda Patlayan Yılın Skandalı Üzerine

Dün Münih’te Onur Yürüyüşü oldu, sevenler elele tutuştu; sokaklar aşkla, sevgiyle coştu. 175.000 katılımcı ile barış dolu, rengarenk bir festival yaşadık yine her sene olduğu gibi. Herkes aşkını nasıl yaşamak istediğini gülerek, eğlenerek, şarkı söyleyerek birbirine ilan etti. Ben geçtiğimiz ay gidip destek verdiğim Münih Kyiv grubu ile yürüyüşe katıldım. Sanatçı Noemi Lawrence’ın Ukrayna’dan gelen katılımcılar ile beraber hazırladığı kocaman bir yürüyen kalbimiz vardı bölmemizde. Yürürken bir taraftan insanlara minik kağıtlar dağıttık ki isteyen herkes kendi kalplerinin içinde yazanı bir de kağıda yazıp yürüyen kalbin üstüne yapıştırabilsin diye. Bence içimizde derinlerde tuttuğumuz hisler gözümüzün önünde de durunca daha da kolay oluyor anlamak ne kadar birbirimize benziyoruz, ne kadar aynıyız. Aynı saatlerde Türkiye iki kadının aşkını konuşuyordu Twitter’da. Haber ortaya çıkınca biri işinden kovuldu, diğerinin de çocuğunun elinden alınması ile ilgili haberler yapıldı. Söz

Amigdala Rapsodi

Önce kızıyorum, sonra geçiyor. Fırtına yerini durgun sulara bırakıyor. O zamanlar daha çok seviyorum seni. Ama gel gör ki bu hayat beni zaman zaman yoruyor. Gölde kano ile giderken üstüme su fışkırtıyor. “Ben seni istemiyorum” dersem içimde bir yerler ağlıyor. “Sen ağlama dayanamam” deyince de boğazına kuvvet bağırıyor.  Ne zaman beraber yürüsek sen durup bir çiçeğe bakıyorsun. Beni dinlemediğin için kızıp laflarımı yanında bi sakinleştirici ile yutuyorum. Sonra hatırlıyorum, her şey amigdaladan. Primitif amigdalalardan. Beni korumaya çalışırken paraşütlerimi elimden alanlardan. Siz bırakın beni, yaşıyorum bir şekilde. Peki ya ne yapsak o boğazlarına basılan kedilerle, bacakları kesilen köpeklerle ve sütleri ellerinden alınan ineklerle? Sevmek dokunmak değil mi? O zaman biraz dokun ki sevdiğin belli olsun. Ama tiyatroma dokunma, konservatuvarıma dokunma, sanatıma dokunma. Zaten bebek hala ağlıyor, uçak inemiyor, yemeğim gelmiyor. Bana dokun ama keyfime dokunma. Bebeğin sesi git

Yeni video: Bepanthen

Son zamanlarda ev yapımı videolara taktım kafayı. Aslında eskiden beri hep vardı bu tutkum, ama eskiden bu işler benim için zordu. Ne zaman bilgisayarda Movie Maker’ı açsam bilgisayar donardı. Zaten cep telefonları ile aklıma esen, ilham aldığım her yerde çekim yapma gibi şansım da yoktu. Şimdi öyle değil. Elimizdeki oyuncaklar yaratıcılığımızı tetikledikçe tetikliyor. Ben de yaptığım şarkılar sadece Spotify’da durmasın, Youtube’da da güzel görüntüler eşliğinde insanlarla buluşsun diye kendi elimden geldiğince birşeyler yapıp atıyorum ortalara. Bunlardan sonuncusu Bepanthen. Bepanthen geçtiğimiz Şubat ayında çıkarttığım Ümitvâr albümünün sonunda yer alan bir şarkı. Geçtiğimiz yaz yaptığım Türkiye seyahatinde çektiğim videoları birleştirip bu klipçiği yaptım. Şarkıyı bundan birkaç yaz önce, üstüste birkaç kaza atlatıp her tarafıma Bepanthen sürmek zorunda kaldığım bir dönemde yapmıştım.   Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı ve önerilerizi beklerim.  Sevgiler,  Sezgin

Hayvanlar Alemi

Artık sosyal medyamı kontrol ederken hayvan resimleri görmekten korkuyorum. Bacakları kesilmiş masum bakışlı köpek, tecavüze uğramış kedi, mezbahadan kaçan inek. Bunları gördükçe hayvanlardan insan olduğum için özür dilemek istiyorum. Ne kadar utansam o köpeğin bakışlarını aklımdan çıkarabilirim? Ne kadar üzülsem o tecavüze uğrayan kedili haberi gördüğümü unutabilirim? Ne kadar hayvan yemesem bir yılda yemek için kesilen hayvan sayısını aklımdan çıkarabilirim? Cevap basit. Hiçbir zaman.  En son olayların hepsinden çıkarabileceğim bir pozitif sonuç varsa, herkesin aklına, kalbine, diline “hayvan hakları” teriminin biraz daha yerleşmiş olması.   Bu güzel birşey. Ama nerede başlıyor ve nerede bitiyor bu haklar? Köpeğe saygılı olduğumuz kadar hamamböceğine de saygı duyuyor muyuz? Karıncayı incitmediğimiz kadar örümcekleri de umursuyor muyuz? Kedileri yemediğimiz kadar inekleri, kuzuları, keçileri de kolluyor muyuz? Sahiden hayvan haklarından mı konuşuyoruz yoksa sadece *bazı* h