hayatımın en yoğun haftasonundan aklımda kalanlar;
1 saat 15 dakika rotarlı gelen uçak ve atatürk havalimanında feda edilmiş bir cumartesi: havalimanları gelişten çok gidiş hissi veriyormuş bana. misafir karşılamak için gitmiş de olsam, kendimi bir yolculuğa gidiyormuş gibi hissediyor, etrafı süzüyorum, normale göre 1000 kat pahalı marketlerden birşey alıp almamak arasında 1000 kere karar değiştiriyor, kendimi oradan oraya savurduktan sonra, "masumiyet müzesi" nin kabaran içimi biraz daha kabartmasına izin vermek için, bir köşeye oturuyorum, kulağımsa yanda oturan araplarda! uçağın gelme saatinde, elinde kocaman levhalara yazılı insanların arasından süzülüp, misafirimi beklemeye koyuluyorum. O sırada gelenlere bakıyorum, kimi kapıdan çıkar çıkmaz sağa sapıyor, kimi sola.. kimi kendini karşılayan birileri için, gözlerini kısıp hafifçe uzaklara bakıyor, kimi ise çığlık çığlığa koşuyor sevdiğine. gelen genç bir kız, kendisini karşılayan 3 kişi arasından samimi arkadaşı olduğunu düşündüğüm diğer genç kıza soluk soluğa sarılırken, kardeşini bir bellboy gibi kullanarak sadece bavulunu veriyor, annesine ise "off daha yeni görüştük ya" diyerek sırtını dönüyor.arkamda duran, bir türlü çıkmak bilmeyen yolcularını bekleyen bir hanım ve bey tarafından da ayıplanıyor, hiç farkında olmadan.. bense 40 dakika boyunca bıkıp usanmadan (sırf vakit geçsin diye) gelen bütün yolcular üzerinde analizler yaparken (nereli, karşılayacak kimsesi var mı, nerden geliyor, ne amaçla gitmiş vb.) kendi yolcumu gözden kaçırmış oluyorum ki, cep telefonumdan hocamın gür sesiyle irkiliyorum. akıcı almancası ile, macaristan'da bulunduğum dönem şan hocam olan Nemeth Jozseph, bir şekilde çıkış kapısından geçmiş, nasıl bir hızsa gidebildiği kadar havalimanının diğer ucuna gitmiş, tanımadığım bir türkün cep telefonundan bangır bangır benimle konuşuyordu! neyse ki iyi niyetli vatandaş / görevli (kim olduğunu gerçekten anlayamadım, sormaya da üşendim) kendisini bana kadar getirdi de, maceramız çok uzun sürmedi.
Aslında Bolu'ya gitmek için Türkiye'ye gelen hocamı, bir an önce son kalkacak otobüse yetiştirmek için harekete geçiyorum. bi taraftan sohbet ediyoruz; sesimden, sesinden, hayattan, Türkiye'den, Macaristan'dan, gerileyen Almanca'mdan, kaybolan kilolarımdan derken, esenler'e varıyoruz.. otogarda bilet satmak için tiz oktavlardan "konyaa konyaa konyaaa" gibi şehir isimleri ile nağmeler döktüren görevlilere durup hayranlıkla bakıyor, bana dönüp niye bağırdıklarını soruyor, hayretler ediyor. hatta dayanamıyor, birinin yanından geçerken, beni de durdurup sesini çok beğendiğini tercüme etmemi istiyor, sanki askerlikte veya üniversite çok samimi arkadaş olup, 15-20 yıldır görüşememiş iki insan gibi içtenlikle birbirlerine sarılıyorlar. yolumuza devam ediyoruz. kaçırmış olduğumuz son otobusten dolayı kendisini yakınlarda 3 yıldızlı bir otele yerleştiriyorum, çok mühim bi insan olduğunu ve iyi oda / hizmet vermelerini resepsiyoniste sıkı sıkı tembihliyorum, o bu kısmı bilmeden. daha sonra da kendisine çalışmam olduğunu ve gitmem gerektiğini üzülerek belirtiyorum, ve her şeyi yoluna koyduğumu sanıp oradan ayrılıyorum.
"ama unutulan önemli bir ayrıntı: istanbul trafiği" beni benden alıyor, 2,5 saatte evime ulaşamadığım için, çalışmama da katılamıyor, kimseyi tam anlamıyla memnun edememenin verdiği huzursuzluğa, bir de saatlerin ileri alınmasından dolayı uyunacak 1 az saati, ertesi günün o günden daha da sıkışık programı arasına oy vermeyi sıkıştıracak olmanın stresini ekleyip, yatağıma yatıyorum.
neyseki pazarım cumartesimden kat kat güzel geçiyor, oyumu veriyor, dersimi anlatıyor, sonra da 7 saat boyunca özel bir program için oluşturduğumuz grupla harıl harıl repertuar çalışıyoruz.
oy kullanma esnasında, izin isteme gereği hissetmeden, yaşlarından dolayı kendilerinde öne geçme hakkı bulan amca ve teyzeciğe oracık da kızsam da, fazla üstünde durmuyorum, kimi oyluyor, kimi oyalıyor, kimi ise oyalanıyor nasılsa diyorum.
bu oylardan sonra, üst taraftakiler tarafından daha fazla oyalanmamayı temenni ediyor, hem haftasonuma, hem yazıma noktayı koyuyorum.
noktayı koyarken esniyorum,
gözler gidiy
o
r
..
Yorumlar