Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Patlamış Mısır

Güneş, perdenin arkasından güzel güzel gülümsüyordu. Mutlu bir sabahtı. Patlamış mısır olduğumu düşünerek güne başlamıştım. M benimle dalga geçmişti. “Tabii ki öylesin, çiğ hali bile değil, patlamış halisin” demişti. Gülmüştük. Ve sessizlik oldu. Sanki biz de patladık. Mısır gibi değil, yanan şehirler gibi patladık. İstanbul, Ankara, Kayseri gibi. Berkay, Ayşe, Hüseyin gibi. Acı dolu kalpler gibi patladık. Gözlerindeki ışıkları sönen, gitarlarındaki akorları susan çocuklar gibi kaldık. Sana da günaydın sabah.  “Hayat devam ediyor” demeye dilim varmıyor bugünlerde. Utanıyorum. Çünkü, dünya bence durdu. Ya da ritmini şaşırıp iki katı hızla dönmeye başladı. Gel gör ki yaşadığım ülke olan Almanya’da pervasızca devam ediyor hayat. Hiçbir yerde insanlar ölmüyormuş gibi, hiçbir çocuk kanlarla yere serilmiş anne babasını görmemiş gibi, hiçbir acılı baba üniversiteye giden pırıl pırıl çocuğunun mezarını kaldırmamış gibi devam ediyor hayat. Benim de gülümsememi isteyenlerle, buralarda old

Anneanneciğime Mektup

Anneanneciğim, Sen gidince önce bir acı saplandı kalbime. Nefes alamadım. Hangi kapıyı çalıp, kime ağlayacağımı bilemedim. Çocukluğum, Kadıköy’üm, fasulyeli otluğum, ne varsa kaydı ellerimden, hepsinin parçalanıp dağılışlarını izledim. Omzumdaki melek yaralandı, Kadıköy’deki kapı hızlıca çarparak yüzüme kapandı. Ne meleğe ulaşabildim, ne kapıyı açabildim, ne de acının içinden geçebildim. Durdurup dakikaları, saniyeleri, bekleme odasında olsan geçmeyecek zamanları, “Nereye gidiyorsun?” demek istedim. Sen gidince anneanneciğim, kim dinleyecek, kim destekleyecek beni bu kadar bilemedim. Kim bakıp Türk kahveme en sıcak, en “kısmet”li gelecekten bahsedecek, kim beni her görüşünde “kurban olurum sana” deyip yaşlı gözlerle boynuma sarılacak, kim hiç doymayacakmışım gibi beni sürekli yedirecek, tahayyül edemedim. Kısacası, sen gidince anneanneciğim, isyan bile edemedim. Öylesine üzgündüm ki, gözyaşlarım savrukça yere düşerken, o kefenin içindekinin sen, o tabutu tutanın ben olduğuma ina

Nasıl Akıl Sağlığımı Korumayı Planlıyorum?

“2016 bir Tarantino filmi gibi geçiyor” diye okumuştum bir yere. Filmden ziyade her bölümü ayrı işkencelerle bezeli uzun soluklu bir dizi olmadı mı bu? Bugün ben de herkes ile birlikte Trump’ın Amerika başkan olması ile açılan yeni sezona uyandım. Biraz tanıdık hisler kapladı önce içimi. “Ama nasıl?”, “Kim?”, “Nerede peki bu insanlar?”, “Hiç mi görmediler, düşünmediler, hissetmediler, anlamadılar?” diye düşündüm. Sonra zaten bu işlerden bir türlü anlayamadım diye kendi kendime hayıflandım. Facebook sayfam Trump resimleri ve söylemleri ile doldu, taştı. Yıllardır adını, sanını, şöhretini duyup, neye benzediğini hiç merak etmediğim bir adam, ne kadar ötelemeye çalışsam da gelip edepsizce gündemime oturdu. Zaten öylesi adamlar sevimsiz yüzleri, elleri, sesleri ve söylemleri ile gelip sürekli soframıza, yemeğimize, sohbetlerimize dadandıkları için olmuyor mu tüm bu olanlar? Dünya, çok eskimiş bir teknolojik eşya gibi; parça parça her yerinden dökülürken, her gün başka bir tarafı

Sade ve Hafif

Eşyalara, yerlere ve kişilere bağlı olmadan yaşamak istediğimi düşünürdüm çok eskiden. Bunun ne kadar zorlu bir iş olduğunu bilmeden. Gel zaman git zaman şehirler, ülkeler, arkadaşlar, eşyalar, işler değiştirip durduktan sonra aslında boyumdan büyük ettiğim lafların o kadar da erişilmez olmadıklarını farkettim. Ben çok küçükken ilkokula giderken bile ne takım elbisemi giyip sabah gidip akşam geldiğim bir ofis işi, ne evli mutlu çocuklu bir aile hayatı, ne de doğup büyüdüğüm yerlerde sonsuza kadar kalma, önce ev sonra araba hayalleri kurmuştum. Onun yerine bol bol gezecektim, her ülkeden arkadaşlar edinecek, bir kaç dilde iletişim kurmayı öğrenecek, müzik yapacak, belki yazı yazacak, bol bol okuyacak, hayatı keşfedecektim. Hepimizi birbirimize benzetmeye çalışan bu döngüde insanın çocukluk hayallerini bırakın hayata geçirmesi, hatırlaması bile zor; sinsice içimize yerleşen öğretiler, gel zaman git zaman o büyük hayallerimizi bize tek tek yedirip, boğazımıza dizebiliyor. Sonra