Ana içeriğe atla

Sağlık olsun. Sağlık, olsun!

Kimi şeyler var hayatta, her yerde yazılır, çizilir, söylenir de, pek ilgilenmeyiz, içine girmeyiz. Yanımızdan geçip gitmesine müsaade ederiz. Şimdi bunları yazma sırası bende, biraz huzur, biraz kederle. Okuyanların yine yanından geçer gider umarım, derinden hissetmezler içlerinde, kendileri de yazmak durumunda kalmazlar bir gün.
“Sağlık olsun” derdim ya her seferinde canım bir şeye sıkıldığında, çok moralim bozulduğunda, işin içinden çıkamadığımda. “Sağlıklıyım, yaşıyorum, gerisi boş” ya da.
Bu sefer diyemedim işte.
Çünkü elden gitmeye yüz tutan sağlığımdı bu sefer. Bugüne kadar önemsemiş numarası yaptığım, ama 'aşkaileparakariyerokulvesaire' peşinde koşarken, o da sürekli benim peşimden koşuyormuşçasına hatrını sormadığım, dönüp yüzüne bakmadığım.
Sağlık, “olmasın” demiş bu sefer. İçerlemiş bana nicedir, biraz silkelemek istemiş.
Okuldan eve rutin yürüyüşümü yaparken, telefonum çalıp da, “iyi günler Sezgin Bey'le mi görüşüyorum. Sizde Hepatit B varmış” dediğinde Doktor Serap Hanım, yukarda saydığım üstüne alınmama içgüdüsünden sanırım, gayrı ihtiyarı “a yooo, bir yanlışlık var herhalde” diye cevap verdim, bir parçam hafif ürkerek. Aylar önce bir hastanede arkadaşımın annesi için kan vermiştim, ama bir sorun çıkmamıştı, çıkmış olsa orda söylerlerdi, yoksa sorun varsa bile hemen o an değil, sonradan mı çıkıyordu, sahiden de dikkat etmemiştim de bir yerlerden virüs mü kapmıştım, hepatit b hangisiydi, sonunda ölecek miydim, hangi yollarla bulaşırdı, niye hiçbirşey bilmiyordum? Şeklinde zincirleme sorular, beynimden akarken, Doktor Serap Hanım, sahiden de bir yanlışlık olabileceğini, beni tekrar geri arayıp bilgilendireğini söyledi. Ama içime kurt düşmüştü bir kere, o hain kurtla beraber internete girip, google'da hepatit b ile ilgili ne var ne yok hepsini okuduk. Okuduk da yetti mi? Yetmedi. O yüzden benim kurt, birkaç arkadaşını daha alıp, içimde en güzel köşeye kuruldu. Ve başladık beklemeye Doktor Serap Hanım'ı. Telefon geldi, ama yanıtlar gelmedi. İlgili bilmem ne birimini aramış, fakat yerlerinde yoklarmış, bana pazartesi geri dönecekmiş, endişelenmemem gerekirmiş, yanlışlık olabilirmiş, hayır hayır test yaptırmama gerek yokmuş, pazartesi mutlaka geri dönecekmiş, evet evet dönecekmiş, tamam iyi günlermiş.
İyi mi?
O kurtlarla ben..
Bir haftasonu..
Ben bir Hepatit B miyim? Öyleysem akut muyum, kronik miyim? Bu bana nerden geldi? Niye bana geldi? Ben tüm ciddi hastalıklardan muaf sanıyordum kendimi. Bir haftasonu, bu sorularla kafayı yemek için fazla uzun değil mi?
Uzunmuş.
Pazartesi oldu. Doktor aramadı.
Ben aradım.
Ses tonundan gerekli merciyi aramayı unuttuğunu hissettim, onları arayıp bana geri döneceğini söyledi gün içinde.
Dönmedi.
Bende o arada, içimi yiyen kurtlarla beraber yakınlardaki başka bir hastaneye gidip test yaptırmaya karar verdim. En azımdan içim rahat edecekti. Kanımı verdim, sonuçlar 2 gün sonraydı. Tanrım 2 koca gün daha mı? Neyse yeter ki sonuç iyi olsun.

Ertesi sabah gelen haber, ömrümde aldığım en güzel haber değildi. Doktor Serap, hattın öteki ucundaydı.
Maalesef bir Hepatit B hastasıydım, hemen kan verdiğim hastaneye gitmeliydim, çok geçmiş olmuştum...
O günüm nasıl geçti, derslerime nasıl girdim, arkadaşlarımla nasıl konuştum bilmiyorum.
Evet, bir şey daha öğrenmiştim. Hasta olabiliyorduk.Ne büyük hastalık atlatan insanlar vardı tabi. Hepatit B bunların yanında çok sönük bile kalabilirdi, ama, neticede bu bir rahatsızlıktı. Gelecek planlarımın önüne çıkabilirdi, insanlar benden kaçabilirdi, kimse benle yaşamak istemeyebilirdi. Üstelik sağlık sigortam bitmişti, belki tedavisi çok pahalıydı, belki belki belki...
Tabi bu arada ben başka bir hastanede daha kan vermiştim, bari onu da görim de emin olayım diyerek, hastaneden sonuçları almaya gittim. Fakat sağlığım, bu sefer çok ciddi bir komplo kurmuştu, bütün sağlık sektörünü de olayın içine sokmuştu. Sistemde birşeyleri yanlış girdikleri /girmedikleri için, tekrar kanımı almaları gerekiyordu. Neyse sonuç iyi olsun diyerek, bir daha kan verdim. Ama asıl sürpriz saatler sonra tahlilleri alıp, doktor yanına gidince çıkacaktı. Doktor, bu tahlilin sadece belli bulguları gösterdiğini, gerisi için başka hastaneye gitmem gerektiğini, o belli bulgularla da (ki negatiflerdi, yani olumlu olabilecek bir gelişmeydi) hepatit b olup olamayacağıma karar veremeyeceğini söyledi. “Peki anladım sayın Doktor da, niye bunları baştan söylemediniz? Toplam 2 kez kan verdirip, 3 gün bekletmeden önce bunları söyleseydiniz ben direkt başka yere gitseydim”
Bunlar, o an orada doktora söylemem gerekenlerdi.
Demedim.
Bu iş insanın boğazına kelimeleri de diziyormuş. Yürüdüm, çıktım.
Ertesi gün dananın kuyruğu çıkacaktı. Çünkü bana asıl bu teşhisi koyan hastaneye gidecektim.

Biliyorum hikaye biraz uzun sürdü, sıkılanlar birer sigara içip gelebilir, ben beklerim devamını anlatmak için. Ne yalan söyliyim, bende sıkıldım biraz anlatırken. Ama inanın, yaşaması anlatmasından daha sıkıcı. O yüzden ha gayret..

Hayatımdaki diğer perşembeler arasında biraz daha farklı yeri olacak o perşembe sabahı, aç bilaç, şehrin öteki ucu sayılabilecek yerdeki hastaneye doğru yola koyuldum. İçimde kurtlar, elimde poğaçalar, kıtaları aşarken, denizi izledim.

Hastaneye gittiğimde, sistemleri bozuk olduğu için biraz beklemem gerekiyordu.
Şaşırmadım.
Sistemleri yerine geldiğinde, bir daha kan vermemi istediler.
Şaşırmadım.
Benim için bir rutin olmuştu, ömürlerinin en ilgi gören dönemlerindeydi damarlarım. Her gün bir farklı bir bayan, saplıyordu iğneyi tam ciğerlerine. Bayram ediyordu iğneler.
Her neyse efendim, sonuç için bir yarım saat beklemem gerekiyordu.
Ben söylemiyim siz bilin, o yarım saat dolduktan sonra, bir yarım saat daha beklemem gerekiyordu, işlemler henüz bitmemişti.
Saatler birbirini kovaladı, ve an geldi.
Hemşire, beni hiç zorlamadı.
Pat dedi ağzından döküldü kelimeler..
“Durumunuz çok vahim. Birkaç yere yönlendireceğim şimdi sizi.”
Şaka mı yapıyordu? Ama çok ciddiydi. Bu işin şakası mı olurdu? Hemşirelerde mi delirmişti? Zaten hayatım bir şaka tadında değil miydi? Şakaysa bitmeliydi, ama bitmemişti. Yüzü hala üzgündü hemşirenin. O kağıtta ne yazıyordu? En vahim dediği şey ne olabilirdi? Niye bu saniyeler bu kadar yavaşlamıştı???!

“ŞAKA YAPTIIIM! SAPASAĞLAMSINIZ”

Evet, hikayenin sonuydu. Ne, nasıl, hiç mi bişey yok, ne demek bu, niye öyle dediniz başta, ben kimim..” O anki şokla ne sordum, ne soramadım bilemiyorum ama başta bir yanlışlık olmuştu, yanlış teşhis konmuştu, hepsi kötü bir rüyaydı.
Geçmişti.
Geçmiş olmuştu.
Sağlık olmuştu valla. Sağlık, olmuştu bu sefer.
Bir kez daha yırtmıştım, ama bu sefer yanımdan geçmemişti, İçimi delip geçmişti olanlar.
Şakayı yapan sadece hemşire değil, hayatın ta kendisiydi.
Ne kadar üzülmüştüm değil mi son zamanlarda, her şey için.
İş için
Aşk için
Gidenler için
Dönmeyenler için
Ama hepsi etkisiz eleman olmuştu, hasta olma ihtimalim ortaya çıktığında. Aslında hiçbiri önemli değildi. Ben hayattaydım, sağlıklıydım, yaşıyordum.

Bu vesileyle bir sürü hastalık hakkında bilinçlenmiş olmam da yanıma kar kaldı.
Ve dünyada , birsürü rahatsızlık geçiren, hastalıkla baş etmek zorunda kalan bir sürü insan var.
Onlar için dünyanın sonu mu? Tabi ki değil. Sanırım, insanın başına ne geliyorsa, sabrını da beraber getiriyor bir parça. Sahiden de, yarın neye uğrayacağımızı bilmediğimiz zor bir dünya. Zor hayat koşulları. Amerika'yı tekrar keşfetmeye gerek yok, yazının başında demiştim, yeni şeyler değil yazacaklarım. Sadece yazma sırası bana geldi. Mesajım vardı, alındı.

Ve olayın en sonunda, annemi arayıp da, tüm olanları bahsetmek istediğimde, karşılaştığım tepki ile yazıyı bitirmek istiyorum. Bu süreçte ona üzülmemesi için hiçbir şeyden bahsetmemiştim. Şimdi madem bir sorun yoktu, arayıp baştan sonra her şeyi anlatabilirdim.
Anlattım.
Bilin bakalım ne dedi?

“Sezgin sen Hepatit B olamazdın ki zaten oğlum, aşı yaptırmıştık ya, unuttun mu?”

Yorumlar

Öner dedi ki…
Öncelikle geçmiş olsun. Şakacı hemşireye sinir oldum. Şakalarını başka yerlerde ve durumlarda yapsın!
Bi de yazıyı okurken hep "aşı, aşı" diye düşünüyordum, sonunda meğersem aşı olmuşsun! ama ben hala olmadım. ve çok saçma çünkü HIV'den çok daha kolay bulaşan, ve fakat ömür boyu garantili, çok basit bir önleme yolu olan bir virüs hepatit b: aşı. ve ben hala yaptırmadım! :(
Sezgin dedi ki…
merhaba, ben bu sitede yorum yapıldığını unutmuş, öyle kendi kendime yazıyorum sanıyordum :) yeni farketmişim.
çok teşekkür ederim, beni şöyle bi silkeleyen ve kendime getiren traji komik olaylardan biriydi.. sayesinde bir çok hasalık hakkında da bilinçlenmiş oldum.. eğitim şart! :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneciğime Mektup

Anneanneciğim, Sen gidince önce bir acı saplandı kalbime. Nefes alamadım. Hangi kapıyı çalıp, kime ağlayacağımı bilemedim. Çocukluğum, Kadıköy’üm, fasulyeli otluğum, ne varsa kaydı ellerimden, hepsinin parçalanıp dağılışlarını izledim. Omzumdaki melek yaralandı, Kadıköy’deki kapı hızlıca çarparak yüzüme kapandı. Ne meleğe ulaşabildim, ne kapıyı açabildim, ne de acının içinden geçebildim. Durdurup dakikaları, saniyeleri, bekleme odasında olsan geçmeyecek zamanları, “Nereye gidiyorsun?” demek istedim. Sen gidince anneanneciğim, kim dinleyecek, kim destekleyecek beni bu kadar bilemedim. Kim bakıp Türk kahveme en sıcak, en “kısmet”li gelecekten bahsedecek, kim beni her görüşünde “kurban olurum sana” deyip yaşlı gözlerle boynuma sarılacak, kim hiç doymayacakmışım gibi beni sürekli yedirecek, tahayyül edemedim. Kısacası, sen gidince anneanneciğim, isyan bile edemedim. Öylesine üzgündüm ki, gözyaşlarım savrukça yere düşerken, o kefenin içindekinin sen, o tabutu tutanın ben olduğuma ina

DOT Marsta - Pornografi

Tiyatro eleştirmenliği haddime düşmez, ama uzun bir aradan sonra önceki akşam izlediğim Dot'un Pornografi oyunu beni kendime getirdi. Özlemişim böyle insanın suratına bi tane indiren oyunlar izlemeyi. Bu tarz oyunlar normalde bana ağır gelir, bedenim oyunun sonuna kadar salonda kalsa da, aklım çoktan salonu, hatta semti terketmiş olur. Ama bu öyle olmadı. Her şeyi pür dikkat dinledim, herkesi, her hareketlerini pür dikkat izledim. Ya çok iyilerdi, ya ben tiyatroyu çok özlemiştim. Ya da her ikisi de. Daha fazla saçmalamadan, BURAYA tıklayarak veya biraz daha aşağı inerek oyun hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olabileceğinizi söyleyim, ve bu güzel Pazar akşamına noktayı koyim. Herkese iyi haftalar.. PORNOGRAPHY / PORNOGRAFİ İLK OYUN 19 KASIM 2009 Yazan: SIMON STEPHENS Yöneten: MURAT DALTABAN Çeviren: PINAR TÖRE Oyuncular: EMEL ÇÖLGEÇEN , EMRE YETİM, BERRAK KUŞ, CEMİL BÜYÜKDÖĞERLİ, UMUT KURT, GİZEM ERDEM, HAKAN MERİÇLİLER, İPEK BİLGİN 2 Temmuz 2005 LIVE 8 KONSER

Sakin Manifesto

Bağıra çağıra kendini ifade eden insanlardan olmadım ben. Bacaklarını kocaman açıp oturan adamlardan da. Sakızı patlayarak çiğneyenlerden de. Etrafa sebepsiz kızgın bakanlardan da. Olmayacağım. Bu dünyanın “yırt parçala at” tarafını destekleyen insanlar varsa ben inadına kibar tavrımı koruyacağım. Eleştirilere açık olacağım ama kabalığa değil. Hayatta kalmak için onların sertliğinin, bilgiçliğinin, hoyrat dillerinin parçası olmayacağım. Hayatın içindeki küçük mutlulukları sevmeye devam edeceğim. Merdivenlerden bebek arabasını indirmeye çalışan anneye yardım etmek ve onun minnettar bakışı gibi. Yürüyen merdivenlerden korkan yaşlı amcaya el uzatmak gibi. Toplu taşımada tanımadığın birisi ile göz göze gelip aynı şeye gülebilmek gibi. Yolda hapşıran birisine çok yaşa diyebilmek gibi. Roger Ebert’in “Kibarlık bütün politik görüşlerimi özetliyor” sözünü okuyup, uzaklara dalmak gibi. 

Yeni Şarkım 14 Şubat (Sırtım Ağrıyor) ve Hikayesi

Adı üstünde Sevgililer Günü ve o günün omuzlarımıza bindirdiği yükler sebebiyle ağrıyan sırtlarımız hakkında bir şarkı 14 Şubat/Sırtım Ağrıyor. Sinsi sinsi içimizi kemirip yanımıza yatan, bizi bile uyutan ama kendileri uyumayan canavar düşüncelerimiz de var içinde; birilerinin doğurduklarını hiç acımadan doğrayan caniler de. Yani aslında çok da neşeli bir şarkı değil. Fakat şarkıyı sahne performansı çok şen şakrak geçti. Gülenler ve kahkaha atanlar çok bol oldu, bir yerde dayanamayıp ben bile sözlerin ortasında gülmeye başladım. Sebebini bilmiyorum. Sanırım sadece benim kafamın içinde döndüğünü sandığım deli saçma cümlelerde birşeyler buldu dinleyenler kendilerinde o gün. Çok da güzel oldu. Benim içinse hafif komik olan birkaç durum daha vardı. Bunları paylaşmak istiyorum. Çok sevgili gitarist arkadaşım Manuel Stübinger’den bu şarkıda bana gitarla eşlik ederken ayrıca loop station da kullanmasını rica etmiştim. Bilmeyenler için ne olduğunu söyleyelim. Sesinizi veya çaldığ