Ana içeriğe atla

Bazı "bilimsel" gerçekler


Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanımızın önceki hafta Hürriyet gazetesine verdiği bazı demeçlere sinirlenen bir grup insan varmış. Aliye Hanım, eşcinselliğin bir hastalık olduğuna inandığını, hepsinin tedavi edilmeleri gerektiğini söylemiş.
Ne var şimdi bunda?
Niye kızdınız, hasta mısınız siz kuzum?
Gayet bilimsel bir açıklama bence. Birbinizi galeyana getirip, hakkında suç duyurusunda bulunmalar, protostelor, eylemler de nesi? 'İnanıyorum' kelimesi yeterince bilimsel gelmedi mi size?
Parlak bir gelecek, temiz bir yarın için, öncelikle tüm hastalıklı bireylerden kurtulmamız, ay pardon, hepsini tedavi ettirmemiz gerekir. Sanki bunu bilmiyorsunuz.
Neyse, gelelim yazımızın konusuna. Ben Aliye Hanım'ın yerinde açıklamalarına, naçizane birkaç ek yapmak istiyorum. Zira çok kapsamlı almamış kendisi, toplumdaki hastalıklı vatandaşlarımızın türlerini.
İşte o yüzden, sıkı durun, bu gece bilimsel açıklamalarımla hepinizi uçuracağım. Kim hastalıklı, kim tedavi edilmeli, hepsini gözler önüne sereceğim ki yarınlara umutla bakalım.

- Öncelikle tüm sarışınlar aptaldır. Tüm aptallar ise sarışındır. O yüzden hepsi tedavi olsun. Doğuştan sarışınlarımızı zorlu bir süreç beklerken, yapay sarışınlarımız, bu hastalığa sonradan kapıldıkları için, kolayca tedavi edilebileceklerdir.

- Dünyanın yuvarlak olduğuna, uzaya, gezegenlere falan inanan kimseler kaldı mı bilmiyorum, ama kaldıysa pek yazık. Hepsi hastaneye bi koşu lütfen. Bilime kulak versinler bi önce, dünya öküzün boynuzlarının üstünde diye bas bas bağırıyor bilimadamları!

- Tüm etnik kökenli vatandaşlarımız. Kuzum çıldırdınız mı siz? Bu da neyin nesi? Bu topraklarda herkes Türk doğar. Her Türk ise asker doğar. Kendini böyle hissetmeyen, eline silah almak istemeyen, vicdani ret gibi zırvalıkları çıkaran herkes, bi koşu hastaneye lütfen siz de.

- HIV virüsü taşıyan bireylerle aynı ortamda bulunmuş, ellerini sıkmış, hatta öpüşmüş olan tüm vatandaşlar. Onlar gibi siz de hastalığı kaptınız. Ve maalesef bilim bu konuda, hep yerinde sayıyor, saymaya da devam edecek. Üzgünüm, ama sizin tedaviniz yok, iyisi mi siz kimseyi uğraştırmadan kendi kendinizi öldürün. Valla sırf toplum rehafı için.

- Televizyonlardaki öpüşme, sevişme sahnelerinden 'irite' olmayanlar, bu sahneleri çekenler ve tabiki bu sahnelerde rol alan oyuncular. Delirmiş olmalısınız. Gerçek hayatta kimin kimle öpüştüğü, koklaştığı görülmüş? Hayal dünyasında mı yaşıyorsunuz? Lütfen tedavi olunuz. Allahtan araya yastık koyanlar falan varmış, bi nebze rahatlattı içimi.

- Başörtülü kadınların mı, başörtüsüzlerin mi hasta olduğu konusunda bilimsel gerçekler, iktidara göre değişmekte. Ama genel anlamda tüm kadınların bi tedaviden geçmesi iyi olur. Azıcık 'bayan' olun yahu edebinizle!

Şimdilik aklıma gelen bilimsel açıklamalar bunlar sayın okuyucular. Buradan bilime gönül vermiş tüm dostlarıma seslenmek istiyorum. Sizin de aklınıza gelen bilimsel açıklamalar, toplumdan temizlenmesini istediğiniz hastalıklı bireyler varsa, lütfen benimle paylaşın. Listeyi isminizle (isterseniz isimsiz) güncelleyelim, ki aydınlık yarınlar bizim olsun.

Sevgiyle kalın.

Yorumlar

Tarkan dedi ki…
hehehe :) Sezciiim çok eğlendim. ellerine sağlık. bu listeye eklenecek çok şey var. yaz yaz bitmez. işin zor, kolay gelsin :)
Sezgin dedi ki…
Canım Tarkan'ım,
söyle valla aklına gelenleri, bilime katkımız olsun :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneciğime Mektup

Anneanneciğim, Sen gidince önce bir acı saplandı kalbime. Nefes alamadım. Hangi kapıyı çalıp, kime ağlayacağımı bilemedim. Çocukluğum, Kadıköy’üm, fasulyeli otluğum, ne varsa kaydı ellerimden, hepsinin parçalanıp dağılışlarını izledim. Omzumdaki melek yaralandı, Kadıköy’deki kapı hızlıca çarparak yüzüme kapandı. Ne meleğe ulaşabildim, ne kapıyı açabildim, ne de acının içinden geçebildim. Durdurup dakikaları, saniyeleri, bekleme odasında olsan geçmeyecek zamanları, “Nereye gidiyorsun?” demek istedim. Sen gidince anneanneciğim, kim dinleyecek, kim destekleyecek beni bu kadar bilemedim. Kim bakıp Türk kahveme en sıcak, en “kısmet”li gelecekten bahsedecek, kim beni her görüşünde “kurban olurum sana” deyip yaşlı gözlerle boynuma sarılacak, kim hiç doymayacakmışım gibi beni sürekli yedirecek, tahayyül edemedim. Kısacası, sen gidince anneanneciğim, isyan bile edemedim. Öylesine üzgündüm ki, gözyaşlarım savrukça yere düşerken, o kefenin içindekinin sen, o tabutu tutanın ben olduğuma ina

DOT Marsta - Pornografi

Tiyatro eleştirmenliği haddime düşmez, ama uzun bir aradan sonra önceki akşam izlediğim Dot'un Pornografi oyunu beni kendime getirdi. Özlemişim böyle insanın suratına bi tane indiren oyunlar izlemeyi. Bu tarz oyunlar normalde bana ağır gelir, bedenim oyunun sonuna kadar salonda kalsa da, aklım çoktan salonu, hatta semti terketmiş olur. Ama bu öyle olmadı. Her şeyi pür dikkat dinledim, herkesi, her hareketlerini pür dikkat izledim. Ya çok iyilerdi, ya ben tiyatroyu çok özlemiştim. Ya da her ikisi de. Daha fazla saçmalamadan, BURAYA tıklayarak veya biraz daha aşağı inerek oyun hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olabileceğinizi söyleyim, ve bu güzel Pazar akşamına noktayı koyim. Herkese iyi haftalar.. PORNOGRAPHY / PORNOGRAFİ İLK OYUN 19 KASIM 2009 Yazan: SIMON STEPHENS Yöneten: MURAT DALTABAN Çeviren: PINAR TÖRE Oyuncular: EMEL ÇÖLGEÇEN , EMRE YETİM, BERRAK KUŞ, CEMİL BÜYÜKDÖĞERLİ, UMUT KURT, GİZEM ERDEM, HAKAN MERİÇLİLER, İPEK BİLGİN 2 Temmuz 2005 LIVE 8 KONSER

Sakin Manifesto

Bağıra çağıra kendini ifade eden insanlardan olmadım ben. Bacaklarını kocaman açıp oturan adamlardan da. Sakızı patlayarak çiğneyenlerden de. Etrafa sebepsiz kızgın bakanlardan da. Olmayacağım. Bu dünyanın “yırt parçala at” tarafını destekleyen insanlar varsa ben inadına kibar tavrımı koruyacağım. Eleştirilere açık olacağım ama kabalığa değil. Hayatta kalmak için onların sertliğinin, bilgiçliğinin, hoyrat dillerinin parçası olmayacağım. Hayatın içindeki küçük mutlulukları sevmeye devam edeceğim. Merdivenlerden bebek arabasını indirmeye çalışan anneye yardım etmek ve onun minnettar bakışı gibi. Yürüyen merdivenlerden korkan yaşlı amcaya el uzatmak gibi. Toplu taşımada tanımadığın birisi ile göz göze gelip aynı şeye gülebilmek gibi. Yolda hapşıran birisine çok yaşa diyebilmek gibi. Roger Ebert’in “Kibarlık bütün politik görüşlerimi özetliyor” sözünü okuyup, uzaklara dalmak gibi. 

Yeni Şarkım 14 Şubat (Sırtım Ağrıyor) ve Hikayesi

Adı üstünde Sevgililer Günü ve o günün omuzlarımıza bindirdiği yükler sebebiyle ağrıyan sırtlarımız hakkında bir şarkı 14 Şubat/Sırtım Ağrıyor. Sinsi sinsi içimizi kemirip yanımıza yatan, bizi bile uyutan ama kendileri uyumayan canavar düşüncelerimiz de var içinde; birilerinin doğurduklarını hiç acımadan doğrayan caniler de. Yani aslında çok da neşeli bir şarkı değil. Fakat şarkıyı sahne performansı çok şen şakrak geçti. Gülenler ve kahkaha atanlar çok bol oldu, bir yerde dayanamayıp ben bile sözlerin ortasında gülmeye başladım. Sebebini bilmiyorum. Sanırım sadece benim kafamın içinde döndüğünü sandığım deli saçma cümlelerde birşeyler buldu dinleyenler kendilerinde o gün. Çok da güzel oldu. Benim içinse hafif komik olan birkaç durum daha vardı. Bunları paylaşmak istiyorum. Çok sevgili gitarist arkadaşım Manuel Stübinger’den bu şarkıda bana gitarla eşlik ederken ayrıca loop station da kullanmasını rica etmiştim. Bilmeyenler için ne olduğunu söyleyelim. Sesinizi veya çaldığ