Perfect Sense diye bir film izledim önceki gün. İnsanlar duyularını kaybetmeye başlıyorlar. Hastalık gibi, ama bir virüs değil. Çaresi aranıyor, ama kaçış yok. Bir duygu yoğunluğu basıyor; ya hüngür hüngür ağlıyor, ya deli gibi seviniyor, ya da terelliler basıyor öfkeleniyor insanlar. Sonra bir duyularını kaybediyorlar.
Önce koku terkediyor. Koklayamayan insanlarla doluyor dünya.
Sonra hiç beklemedikleri bir anda tad alma duyularını kaybediyorlar. Sonra
işitme.. Ve böyle gidiyor. Çok karanlık, çok iç burkucu. Fakat her seferinde
ayağa kalkıp, hayatı devam ettiriyorlar. İnsan bu, sürekli yas tutamıyor. Tad
alamasalar da restoranlara gitmekten vazgeçmiyorlar, eski adetler madem yok,
yenilerini yaratalım diyorlar. İşaret dili öğreniyorlar, tad alaman yemek
yapmaya başlıyorlar, hayata tutunuyorlar. Nereye kadar diyorsunuz, değil mi?
Ben de aynısını soruyorum, nereye kadar?
Sevdiğimiz şeyleri birbir elimizden aldılar, haklarımıza
tecavüz ettiler, bir özür bile dilemediler. Önce kızdık, şok olduk, üzüldük.
Ama bir yolunu bulduk, hayatı devam ettirdik. İnternet sitelerini
kapattırdılar, başka bir yolunu bulup girdik. Dışarıda masa yok dediler,
içeride eğlendik. Eşcinseller hastadır dediler, sineye çektik. Ağaçları
keseceğiz dediler, “yok artık” dedik, bir yürek olduk, ağaçları korumaya
gittik. Bu sefer artık anlarlar, dururlar sandık. Durmadılar. Canlar almaya
başladılar.
Üzüldük, sinirlendik, bozulduk. Kimilerimiz ağladı,
kimilerimiz kara mizah yaptı, kimilerimiz internetten haykırdı duygularını. Ama
devam ettik, hayatın kendisi gibi.
Peki siz ne kadar devam edeceksiniz canlar almaya;
insanların sınırlarını zorlamaya; barışa, huzura çomak sokmaya; din başlığı
altında insanların iç huzurunu çökertmeye? Ne kadar gidebilirler diye test
etmeye?
Merak ediyorum, ne kadar?
Yorumlar