Efendim, malumunuz. Bir Oktoberfest sezonunun daha sonuna geliyoruz. Oktoberfest ya
da Türkçe çevirisi ile Ekim Festivali, (isminin Ekim olduğuna
kanmayın), eylül ayının ikinci haftasonu başlar, Ekimi de içine alarak 2 hafta boyunca devam
eder. Almanya'nın Bavyera eyaletinin Münih kentinde düzenlenen etkinlik boyunca, farklı çadırlarda bol bol bira içilir. Her yıl yaklaşık 6
milyon kişinin katıldığı bu festival Münih kentindeki en ünlü olaydır.
(Wikipedia) Kendisinin çok
seveni ve hayranı olduğu kadar, hiç sevmeyeni hatta nefret edeni de vardır. Bense
kendisine karşı karışık duygular beslemekteyim. Münih’e ilk yerleştiğim sene
hiç gitme fırsatım olmamıştı. Sonrasındaki seneler bunun acısını çıkartırcasına
defalarca gittim. Son birkaç senedir ise yılda bir, bilemedin iki kez gitmek bana
yetiyor. Uzun zamandır Münih’te yaşayan birisi olarak gözlemlerimi 'i mog di' (Bavyeraca 'seni seviyorum') ve 'i mog di net' (Bavyeraca 'seni sevmiyorum) başlıkları altında sizlerle paylaşmak istedim.
Oktoberfest’i sevmek “i mog di”
1. Leziz
Bira: Oktoberfest için özel mayalanan bira çok lezzetli. Ya da Oktoberfest’te
bira içmek çok lezzetli. Ben ki, Almanya’ya taşınmadan önce fazla bira seven,
tüketen bir insan değildim; Oktoberfest’te birer litrelik bardaklardan bira
içmeyi çok keyifli buldum.
2. Eğlence:
Oktoberfest, modunuza, gittiğiniz arkadaşlarınıza, ve içtiğiniz bira miktarına
bağlı olmakla birlikte, eğlenme garantisi yüksek olan bir etkinlik. Ben ne
zaman gitsem, hem kendi arkadaşlarımla daha çok kaynaştım, hem de yeni insanlar
tanıma fırsatı yakaladım. Bu yüzden Münih’te birçok işyeri, her sene çalışanları
için mutlaka bir masa rezervasyonu yaptırır. Bu durum, iş arkadaşları ve
patronunuz ile işyeri dışında kaynaşmak için mükemmel bir fırsat verir. Tabii
birayı fazla içip, patronunuzla ya da iş arkadaşlarınız istediğinizden fazla
ölçüde kaynaşma ihtimaliniz de var. Dikkatli olmak faydalı.
3. Sınıf
Ayrımının Ortadan Kalkmış Olması: Oktoberfest’e giderken, kadınlar Dirndl,
erkekler ise Lederhosen denilen geleneksel kıyafetleri giyiyorlar. Şehre ilk geldiğinizde, benim gibi Oktoberfest’ten daha önce fazla haberdar
değilseniz, bu giysileri sempatik, komik, hoş hatta saçma bulma ihtimaliniz
var. Hatta başka ülkelerde bu kıyafetleri, temalı partilerde kostüm niyetine
kullananlara bile rastladım. Lakin, buraya ilk geldiğimde bir iş arkadaşımın
söylediği gibi herkesin aynı kostümle Oktoberfest’e gitmesi, biraz beyaz-mavi
yakalı ayrımını ortadan kaldırıp, herkesin aynı masada aynı şekilde eğlenmesini
teşvik edebiliyor.
4. Bavyera
Geleneklerini Tanıma: Oktoberfest, ilk kez 1810 yılında Bavyera Prensi Ludwig
ile prenses Therese’nin evlilik töreni şerefine düzenlenmiş. O zamandan bu
zamana büyüyerek bugünkü halini almış. Dolayısıyla, bu büyük organizasyona gitmek,
yıllardan beri şehirde süregelen bir geleneği tanımak ve onu anlamak adına
büyük bir şans. Tabii şu anda geleneksel kısmının ne kadar kaldığı tartışılır.
Ama yine de Oide Wiesn (Eski Oktoberfest) gibi biraz daha nostaljik ve otantik
hizmet veren çadırlara bakmakta fayda var.
5. Nevi
şahsına münhasır bir Deneyim: Münih’te yaşadığım süre boyunca Oktoberfest için
hep bu tanımı kullandım. Daha önce katıldığım hiçbir festivale, partiye ya da
eğlenceye benzemiyor. Münih’e ilk geldiğim hafta, çalıştığım okuldaki
danışmanım beni çadırlardan birine, sadece kapıdan bakıp çıkmam için
götürmüştü. Tamamen absürt bulmuş, insanların nasıl eğlendiğini çok da
algılayamamıştım. Sonradan farkettim ki içine girip yer almadıkça anlaşılmayan,
bu bölgeye özgü bir eğlence tarzı bu. O yüzden bir kere de olsa, yolunuz
düşerse denemekte fayda var.
Oktoberfest’i sevmemek “i mog di ned”
1. Hayvan
Kullanımı: Benim gibi hayvan hakları üzerine kafa yoran birisi iseniz ve hayvan
kullanımından haz etmiyorsanız, Oktoberfest belki sizlik olmayabilir. Örneğin
erkeklerin giydiği Lederhosen’in ana maddesi tamamen deri. Tabii ki giymek
zorunda değilsiniz. Ama kimi veganlar için, yüzlerce hayvan derisi giymiş
insanla bir çadırda bulunmak hoşnutsuz hisler bırakabiliyor. Kadınların
kıyafeti Dirdl içinse bu anlamda bir sorun yok. Vegansanız, ama yine de Lederhosen
giymek istiyorsanız (ve tabii deri olmasın istiyorsanız), son dönemlerde onun
da alternatifleri çıkmaya ve çoğalmaya başladı. Burada bir örneği mevcut. Ama
ben ürünün kendisini ne gördüm, ne denedim, ne de giyeni gördüm. Aynı şekilde yiyecek sektörü de hayvan kullanımından kendisine düşenin gani
gani fazlasını alıyor. Yenen tüm tavukların, sosislerin ve etlerin ardı arkası
kesilmese de, son birkaç yıldır, birçok çadır menülere vegan yiyecekler
eklemeye başladılar. Burada konuyla ilgili Spiegel’in bir yazısı mevcut. Bu Almanca sayfada ise hangi çadırda, hangi vegan yiyecekler var, onların
özetini bulabilirsiniz.
2. Kalabalık
olması: Yine benim gibi kalabalık ortamları homeopatik miktarlarda
seviyorsanız, Oktoberfest’e belki kendinizi yavaş yavaş alıştırmanız mantıksız
olmayabilir.
3. Turistik
bir etkinlik: Kalabalık olmasının yanı sıra, Oktoberfest fazlasıyla turistik
bir etkinlik. Dünyanın çeşitli yerlerinden bu festival için Münih’e gelen
insanlar, tabii ki şehri ve bölgeyi her anlamda zenginleştiriyorlar. Fakat
festivalin eski müdavimleri, bu festivalin turistlerle birlikte anlamını
kaybedip, sadece bira içmeye indirgenmesinden pek memnun değil. Anaakım
turistik etkinlikleri sevmiyorsanız aman ha diyelim.
4. Şehir
Hayatına Etkileri: Münih’te yaşıyorsanız, Oktoberfest boyunca hayat biraz
işkence haline gelebiliyor. Sırf Oktoberfest zamanı, şehirden kaçan ve tatile
giden şehir yerlilerini bile tanıyorum. Şehir kalabalıklaşıyor, her yer sarhoş
insanlarla doluyor. O sarhoş insanlar sokaklara çiş yapıyor, kusuyor, hiç
olmadı gönüllerince bağırıyor, ve toplu taşıma araçlarını zorluyorlar. Münih’te
yaşamaya karar verdiyseniz ve seçme şansınız varsa, ekim ortasından sonra
varmanızı ve bu deneyimi en azından ilk sene için es geçmenizi tavsiye ederim.
5. İsraf
Edilen Yiyecekler: Yemek israfı, hep boğazıma bir düğüm gibi oturur benim. Bir
yerlerde aç olup, yemek bulamayan insanların resimleri gözümün önüne gelir. O
yüzden ne gittiğim yerlerde yemek israf etmeye çalışırım, ne de evde.
Oktoberfest’te ise ne yazık ki sık sık yiyecek ve içecek israfına tanık olmak
zorunda kalıyorsunuz.
6. Pahalılık:
E turistik, kalabalık ve meşhur bir etkinlik. Tabii ki fiyatlar da ona göre
oluyor. Önce giyeceklerinize bir yığın para bayılıyorsunuz. Etkinlikte yemeniz,
içmeniz, sarhoş eve dönerken tezgahtan bir şey almanızla, bazen eve “Aa param
bitmiş ama benim?” diye gelmeniz maalesef mümkün olabiliyor.
Tüm bunlar tamamen kendi deneyimlerim ve gözlemlerim. Farklı fikirleri, önerileri, deneyimleri olanları, altta
yorumlara beklerim. Görüşmek üzere, veya
Bavyera’da çok kullandığı üzere ‘Servus!’
Yorumlar