
2018 bana iyi davrandı. Harika insanlar tanıdım. Hiç gitmediğim ülkelere gittim. İlk albümüm çıktı. Kitabım çıktı. Konuşmalar yaptım. Radyolara çıktım. Hepsi için hayata minnettarım. Peki ben olmak istediğim kişi olabildim mi? Kendimle gurur duyuyor muyum? Çok şey başardım mı? (Ve başarı önemli mi?) Bazen evet, bazen hayır. Bazen hayal ettiklerimden daha fazlası olduğumu düşünüyorum, bazense yanına bile yaklaşamadığımı. Belki de normal olan budur, bilmiyorum. Ama denemeye devam ediyorum. Kendimi dinlemeye devam ediyorum. Üretmeye, paylaşmaya, devam etmeye devam ediyorum. Hatalar da yapıyorum. Yabancı dil öğrenenlere tavsiye olarak “hata yapmaktan kaçmanın en garanti yolu susmaktır” demiş Ulrike Arras. O yüzden kusurlu olmak için iznimiz var. Ya da sonsuza dek susmamız gerekiyor. Ben hayatı, “kaçırırsam tekrarını vermeyecekler” enerjisiyle yaşamayı seviyorum. Dolu dolu sarılmayı. Kana kana içmeyi. Sıkı sıkı kucaklamayı. “Üretmeden durduğumda hayatı haketmiyorum gibi geliyor” diye yazmış ya Ayça Şen, benimki de ona benziyor. Ve yaşam, arabanın arkasında giden bir çocuğun pencereden rüzgar güllerini izlerken düşüncelere dalmasını umursamadan tam gaz sürüp gidiyor. Ne kalacak geriye? Kim hatırlayacak? Rüzgar gülleri dönmeye devam edecek, ama çocuğun gözünde gitgide uzakta kalacak. O yüzden kim demiş, kime demiş, ne demiş, neden demiş, hiç umursamadan tam gaz dönmeye devam edelim kendi rüzgarımızla derim ben.
Yorumlar