Değişimi kabul etmek ve ilerlemek gerekiyor. Deniyoruz, yanılıyoruz, kaybediyoruz. Bunlar sayesinde kendi otantik halimize bir adım daha yaklaşıyoruz. Depresyon mesela insana çok şey öğretiyor. “Çabuk git, gözüm görmesin seni” diye uzaklaştırmak ya da “Hayır, sen yoksun, her şey yolunda” diye görmezden gelmek yerine, bir çay demleyip oturup söyleşmek gerekiyor kendisiyle. Bunu yapmayı başarırsam genelde bana “Hayatında birşeyleri değiştirmen lazım” diye öneriler getirdiğini duyuyorum. Bazen hak veriyorum. Hayatımda istiyormuş gibi görünüp aslında istemediğim şeyler olduğunu farkediyorum.
İş.
Aşk.
Arkadaş.
Para.
Hobiler.
Fobiler.
Kelimeler.
Kelimemeler.
Memeler.
Ama bazen de gereksiz yere panik yaptığını düşünüyorum. O zaman da düşünce sistemimde hafif değişiklikler yapmam gerekiyor. Yatışıyor. Zaten hayat kendimize anlattığımız hikayeler bütünü değil mi? O hikayelere inanmamız gerekiyor, hepsi bu. Hikayeler pratikle örtüşmediğinde kafamızın içinde şeytanların sesi yükseliyor. Hoş, böyle buraya ukala ukala yazması, yapmasından daha zor. Hayat bazen “bu muymuş ya?” dedirtecek kadar kolay gözüküyor gözüme, bazense sandığımdan çok daha karmaşık ve katmanlı duruyor. “Tamam, anladım. Sıradaki?” gibi olmuyor. Anladığımı sandıklarımı bir süre anlamadığımı farkediyor, bazen de her şeyi anladığım halde hiçbir şey bilmediğimi farkettiğim oluyor. Bildiklerim de kağıttan bir top olup ağzıma giriyor. Çiğnenmiyor, yutulmuyor, öyle kendi kendine duruyor. Aklın sınırları yok bazen. Sen durdurmazsan dört nala uçuyor gidiyor. Filin üstündeki adam gibi.
Yorumlar