Kahve yerine çay alan, yanında ille de bir tost olsun isteyen Sting'in English man in New York şarkısındaki kadar bir "alien" ım ben de burada, Münih'de.
Alien demek, hem uzaylı demek, hem yabancı demek. Uzaylı deyince aklımda canlanan E.T. resminin artık yabancı deyince de kafamda belirmesi bence çok komik.
Hepimiz birer E.T. 'yiz yurtışında böyle düşünürsek.
Yurtdışı ise, herkesin zaman zaman gitmek istediği, bir rüya kadar tılsımlı, herkesin birbirine sürekli saygı ve sevgi beslediği, hiçbir alanda hiç bir sorunun çıkmadığı, yerlerin temiz olduğu ama insanların bizim kadar "misafirperver" olmadığı, sınırları kendi ülkemiz dışında her yer olan bir yer.
Oraya gitmek, bir başlangıç değil, bir son kimine göre. 'Okul bitince Amerika'ya gideceğim', 'ferrarimi satıp Hindistan'a yerleşiyorum', 'eski aşkımın kalıntılarını londra'da temizleyeceğim' gibi. Orada her şey bambaşka, her şey farklı.
Gidene kadar.
Gidince ise sürekli benzerlikler göze çarpan. "Aa burası bizim oranın Bodrum'u gibi işte", ya da "Bizdeki sigara böreğinin rulo şeklinde sarılmamış hali, bi de kullandıkları yağ farklı tabi" gibi.
Münih'de İstanbul asıllı bir E.T. olmak ise bazen kolay, bazen eğlenceli, bazen de yorucu.
Kolay ve eğlenceli, çünkü;
- Ben ingiliz değilim, sabahları canım sütlü çay çekmiyor. Hatta kahveyle de gayet memnunum. Ama bazı kodlar var ki beynimde, arada onlara ulaşamayacağımı bilseydim, hayat biraz dar gelirdi. Mesela: Kısır, dolma, zeytinyağlı yaprak sarma, içli köfte, rakı, türk kahvesi, ardından fal. Almanya'da çok Türk olmasının en güzel yanı, her tarafın Türk yemekleri ile dolu olması.
- Şehir kütüphaneleri Türkçe kitaplarla dolu. 'Elif Şafak'ın yeni kitabı artık eski kitabı oldu, ben hala okuyamadım' sızlanmalarına gerek kalmıyor. Sürekli güncellenen bir arşiv var.
- Türkçe konuşan bir çok vatandaşlarımız dışında, bir de Türk dili ve kültürüne meraklı çok sayıda Alman var. Hatta benim son Almanca öğretmenimin Türkçesi, benim Almancamdan daha güzeldi.
- Resmi dili olan Almancanın yanında bir çok dile evsahipliği yapan bir yer Almanya. Benim gibi dillere ve aksanlara meraklıysanız, değmeyin keyfinize. İngilizce, Rusça, Lehçe, Korece, Türkçe, Arapça, Kürtçe, Almancanın en neşeli şivesi Bavyeraca ve çok daha fazlasından oluşan bir yelpazeye açılıyor kulaklar, sokakta alalade yürürken. Burada bir parantez açalım. Bu saydığım diller arasında benim için en eğlencelisi, burada doğup büyümüş veya uzun zamandır yaşayan Türk vatandaşlarımızın kendi aralarındaki konuşmaları. Ne zaman duysam, dayanamıyorum kulak kabartıp dinliyorum. "Nerelerdeydin sen ya, urlaub 'ta mıydın? Ne dedi sana söylesene, nasıl ich weiss nicht" gibi iki dili ahenkle birbirine bağlayan ilginç bir karışım. Yanlış anlaşılmasın, amacım kimseyi küçümsemek veya yadırgamak değil. Buraya gelmeden önce bir hayli komik gelen bu dili burada kaldıkça daha iyi anlamaya başladım. Çünkü bence insanlar dilleri değil, dilller insanları takip ediyor. Evinde Türk, dışarıda Alman kültürünü sürekli birlikte götürmeye çalışmış, bunu da yadırgamayan bir insanın, dilinin de bu iki kültürün karışımından türemiş yeni bir dil olması, gayet normal sanırım. Parantezi kapıyorum efendim.
Bazen yorucu, çünkü;
- "Aa içki içebiliyor musun, sen müslüman değil misin? Türkiye'de klasik müzik yapılıyor mu?" gibi cevaplaması nispeten kolay soruların yanı sıra "AB 'ye girecek misiniz, Erdoğan'ın son açıklamaları hakkında ne düşünüyorsun? Soykırım sahiden de oldu mu? Peki Kıbrıs sorunu?" gibi hassas sorulara nerede bulunduğunuz ve o an ne yaptığınız önemli olmaksızın, her an cevap vermeye hazır durumda olmanız bekleniyor. Bazı sorular, aynı sırayla o kadar çok soruluyor ki, otomatik yanıt verme sistemi devreye gidiyor. Bazen de insanın "Ben hiçbirşey bilmiyorum, imdat!" diyerek ağlayarak uzaklaşası geliyor.
- Almanya'da hali hazırla oturmuş bir Türk algısı var. Her karşımıza çıkan Alman ırkçı demiyorum, (hatta ben, bizden çok bu konuyu önemseyip, kendi vatandaşlarının düşünce tarzlarına üzülen ve kızan bir çok alman ile de tanıştım) ama dolaylı olarak yüzünüze çarpan gerçekler oluyor zaman zaman. Özellikle bürokratik işlemler sırasında. Ne yazık ki "Kim?" sorusundan önce "Nereli?" sorusu sorulabiliyor.
E.T. olmak sanırım böyle birşey. Bir yanınız orada, bir yanınız burada.
"Ya sonunda hiçbiryere ait hissedemezsem kendimi?" korkusuna rağmen, her an yeni birşeyler keşfetmenin, her dakika yeni bir şeyler öğrenmenin, sırf sürekli yabancı dil konuştuğunuz için bile kendinizi süper akıllı zannetmenin ağır bastığı bir hayat tarzı.
Bol Alien'lı günler efem.
Yorumlar