Emerson “Eylemlerinizde
çekingen davranmayın, hayat dediğiniz bir deneyler bütünüdür” dediğinde, ben
geçtiğimiz haftasonunu henüz yaşamamıştım. Eurovision, çok yakınlarıma, Viyana’ya
gelmişti; günlerden Perşembe olmuştu; benimse içimdeki iki ses hala birbiri ile
kavga ediyordu. Biri “Kalk gidelim, herkes orada, eğlence orada, çocukluk
hayalin orada” diye taklalar atıyordu, diğeri ise “Başlatma çocukluk hayaline;
tonlarca iş burada, az para burada, oturup kara kara geleceğini düşünme burada”
diye söyleniyordu. Biraz zor oldu, ama bir şekilde iki sesi uzlaştırmayı
başarıp, çamaşırlarımı makineye attım ve Sevnur’u aradım.
“Sevnur, yarın
sabah Viyana’ya gidelim mi?”
“Olur.”
“Ama param yok?”
“Benim de yok.
Ama bu haftasonundan kazanacaklarım, akıl sağlığım için elimdeki son 100 Euro’dan
daha faydalı olabilir.”
“Hmm, doğru. Çok
para harcarsak, bir süreliğine yemek yemeyi, saçlarımı kestirmeyi ve
çamaşırlarımı yıkamayı bırakabilirim.”
“?!?!”
Bir saat içinde,
Airbnb sayesinde kendimize kalacak süper uygun fiyatlı bir yer ve gidiş dönüş
otobüs bileti bulmuştuk. Tabii ki,
biletleri aylar öncesinden biten Eurovision gecesini canlı seyretmek gibi bir ihtimalimiz
yoktu, ama olsun, cafe’lerde, sokaklarda göstereceklerdi elbet birşeyler. Zaten
sokaklarda gülüp eğlenmeli hippi eğlencesinden yükseklerde de gözümüz yoktu. İşte tam burada
Emerson devreye girdi. Bizim bu çekingenlikten bin fersah uzakta eylemimize
cömert bir şekilde karşılık verdi, ve Viyana’ya indiğimiz andan itibaren, üzerimize
yağan şans yağmuru ve normal yağmur (?!) hiç durmadı. Arkadaşlarımızın 5 ay
önceden ruhen, 5 saat öncedense fiziken hazırlanmaya başladıkları mühim geceye,
biz birkaç saat kala, ”Elimde fazla bilet var, gitmezseniz çöpe gidecek” kısa mesajı
ile başladık. Velhasıl yoldan gelmiş, aç, uykusuz, terleyen hallerimizle Eurovision’u
en önden izleme hikayemiz böyle gerçekleşti.
Şarkıları kanlı
canlı, yerinde dinlemek, ekran karşısında dinlemekten çok daha keyifliymiş.
Sadece performansların değil, etrafta koşup duran kameraların, ekranda ülke
tanıtım videosu dönerken ışık hızında yenilenen sahnenin, ve sanatçıların
şarkılarına başlamadan önceki son 30 saniyede yaşadıkları kalp atışlarının da
parçası olmuş olduk. Ekrandan çok alalade görülen kendi etrafında dönme
hareketinin bile, kimbilir kaç kere çalışılmış, komplike, prova gerektiren bir
iş olduğunu anladık.
Benim kişisel
favorilerim Belçika, Estonya, Slovenya ve İtalya idi. İsveç kazandı, onu da
sevdik. Ama zaten farkettim ki, Eurovision artık birinci olma meselesi değil.
Katıldığımız şov sonrası partide, eski yıllardan kazanamamış, hatta ilk 10’a
bile girememiş bazı şarkılara, kazanmış bazı şarkılardan çok daha fazla eşlik
edildi. Ayrıca organizasyon, genç sanatçıların kendilerini göstermeleri ve Facebook/Instagram sayfalarına birkaç yüzbin fazla takipçi katabilmeleri için büyük bir fırsat
yaratıyor, ki günümüz dünyasında albüm satmaktan daha da önemlisi bu sanırım.
Zira, sıfır puanla yarışmayı bitiren Avusturya ve Almanya temsilcileri bile Facebook
sayfalarında bu işten gayet memnun ayrıldıklarını belirten, biraz da
kendilerini ti’ye alan yazı ve video’lar paylaşmışlar.
Sadete gelirsek,
Sezgin der ki, tamam, Eurovision’u çok ciddiye almayın, ama sadece final gecesi ekranlardan yarım yamalak
izleyip “Kimse umursamıyor zaten” diye şarkılara burun da kıvırmayın. Bir fırsat
yaratın, telefon faturasından, son model i-phone’dan, ya da benim gibi yemekten
içmekten kısın; gidin; o atmosferi bir de yerinde yaşayın. Şarkıları en
az birkaç gün öncesinden dinleyin. Adı “şarkı yarışması” olsa da, Eurovision
artık bundan çok daha ötesi. Büyük bir şov, bir hafta boyunca Avrupa’nın (ve
artık Avustralya’nın) çeşitli yerlerinden insanların birbirleri ile
kaynaştıkları bir festival. Eleştirilecek yanları var mı? Elbette. Onları ayrı
bir yazıda ya da sohbette keyifle tartışalım. Ben bugün ekranlardan uzak, işin
kalbinde yaşanan, belki de öyle görmek istediğim için gayet naif bulduğum
yönlerini yazmak istedim sadece.
Şimdilik Eurovision da bitti, yağmurlar da. Bizse evimize döndük. Gelecek sene İsveç’te görüşmek üzere.
Şimdilik Eurovision da bitti, yağmurlar da. Bizse evimize döndük. Gelecek sene İsveç’te görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın.
Yorumlar