Hisleri tanımlamayı, sonra onları belli kavanozlara koyup, üstlerine etiketler yapıştırmayı, raflarda uzun süreli muhafaza etmeyi istiyor kimileri. Ama keşke bu kadar kolay anlayabilse insan bazen ne hissedebildiğini. O zaman başkalarına sormak zorunda kalmadan, tardedebilirdi insan tasasını, derdini. “Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, bir sincap gibi mesela” diyor ya Nazım’ın şiiri; onun gibi büyük bir ciddiyetle de dinlemeli bence insan kendini. Ha sonra da oturup üstüne şaka yapabilmeli, kendi ile dalga geçebilmeli. Çok ciddiye almalı yani eğlenmeyi.
Bir arkadaşım bir keresinde, ne
düşündüğünü anlayabilmek için resim yaptığını, ortaya çıkan esere bakınca
içinde neler döndüğünü anladığını söylemişti. Bana da yazarken olur öyle. Zaten
bu değil mi oyunların, kitapların, şarkıların şehvetengizliğinin sebebi?
Bu
hafta Frida Kahlo’nun o yalın ve etkileyici satırlarının arasında gördüm
kendimi. “Dünyadaki en garip insan olduğumu düşünürdüm. Ama sonra dünyada çok
insan olduğunu düşündüm. Benim gibi,
garip ve kusurlu olduğunu düşünen bir başkası mutlaka olmalıydı. Onu düşünürdüm
ve onun da bir yerlerde beni düşündüğünü hayal ederdim. Eğer orada bir
yerdeysen ve bunu okuyorsan, bil ki, evet, gerçekten buradayım ve senin kadar
tuhafım!” diyor ya ünlü ressam, balkona çıkıp haykırasım geliyor benim
de: “Yaşasın gariplerin kardeşliği’”
Gavin Haung Tan,
çok güzel resmetmiş bu güzel dizeleri. http://zenpencils.com/comic/frida/
Bu da Türkçe’si.
Üstte kullandığım çeviri de onlara ait: http://azsekerli.com/frida-benim-gibi-tuhafmis/
Sevgiler,
S.
Yorumlar