Almanca sınıfında çokkültürlülüğümüzle sınırları zorluyoruz sayın okuyucu. Ben ki daha önce Uluslararası bir çok grupta bulundum, böylesini hiç görmedim. Amerika'dan,Japonya'ya, Rusya'dan Brezilya'ya Mongolya'dan Peru'ya Gürcistan'dan Polonya'ya uzanan geniş bir yelpazemiz var. Ve tabi çok çok sevimli Hint'li hocamız! Kendisi doktorasını Almanya'da yapmış ve Hinduizm üzerine birçok kitap yazmış. Beni bilenleriniz bilir, bi ara yogaya merak salmıştım, taa o dönemlerden aklımda kalan kırıntıları ve Sanskritçe kelimeleri ders sonrası gittiğimiz kafede kendisi ile paylaştığımda hem çok sevindi, hem de çok şaşırdı. Benim katıldığım yoganın gurusu kabul edilen Shiri Mataji ile bireysel olarak tanıştığını duyunca da ben çok şaşırdım. Bi taraftan şaşıradururken, masaya gelip giden kızıl saçlı garsonun hiç benzemediği halde Türk olduğunu düşündüm. Bunu ne düşündürttü bana, sormayın. Lakin gecenin sonunda Türk olduğunu öğrendiğimde, bu sefer şaşıran taraf o oldu. Çünkü herkes ona “hiç Türk'e benzemiyorsun” dermiş. Sonra dedim kendi kendime, iki kelime öğrenince insan yabancı bir dilde, bir bakıyorsun en az daha önceden hiç konuşmadığın farklı kültürden 2 kişi çevrende. Hiç beklemediğin en az 2 şey, senin şaşırtmak için beklemede. Hiç bilmediğin diyarlarda en az 2 filmden, senin kadar etkilenmiş insanlar. Hiç anlamadığın dillerde en az 2 kelime kendi dilinle ortak.
O yüzden kafamızın içine google translate yüklemeyi öğrenene kadar, öğrenebildiğimiz kadar dil öğrenmeye bakalım bence dostlar. Çünkü dünya fazlasıyla renga-rengarenk.
Anneanneciğim, Sen gidince önce bir acı saplandı kalbime. Nefes alamadım. Hangi kapıyı çalıp, kime ağlayacağımı bilemedim. Çocukluğum, Kadıköy’üm, fasulyeli otluğum, ne varsa kaydı ellerimden, hepsinin parçalanıp dağılışlarını izledim. Omzumdaki melek yaralandı, Kadıköy’deki kapı hızlıca çarparak yüzüme kapandı. Ne meleğe ulaşabildim, ne kapıyı açabildim, ne de acının içinden geçebildim. Durdurup dakikaları, saniyeleri, bekleme odasında olsan geçmeyecek zamanları, “Nereye gidiyorsun?” demek istedim. Sen gidince anneanneciğim, kim dinleyecek, kim destekleyecek beni bu kadar bilemedim. Kim bakıp Türk kahveme en sıcak, en “kısmet”li gelecekten bahsedecek, kim beni her görüşünde “kurban olurum sana” deyip yaşlı gözlerle boynuma sarılacak, kim hiç doymayacakmışım gibi beni sürekli yedirecek, tahayyül edemedim. Kısacası, sen gidince anneanneciğim, isyan bile edemedim. Öylesine üzgündüm ki, gözyaşlarım savrukça yere düşerken, o kefenin içindekinin sen, o tabutu tutanın ben olduğuma ina
Yorumlar