Ana içeriğe atla

Avatar - Benim Adım Orman


Eh, olmadık şeylerde başı çekerim de, böyle mühim, herkesin konuştuğu, iletilerini güncellemeye değer duyduğu vakaları bazen geriden takip ederim. Yok, valla bilinçli "çokmodaolanşeyleribentakipetmem" duruşu değil bu. Takip etmezsem çatlarım zaten. Ama arada öyle denk gelir işte. Avatar da o anlardan birine denk geldi benim için. Ne zaman gitmeye niyetlensem, bir şey çıktı, bir şey çıkmasa ben üşendim, ben üşenmesem biletler bitti vs vs. Lakin film 3 boyutluydu, özelliği buydu, ona göre bir salon bulmak gerekirdi. Hadi eskaza filmi kaçırsan, küçük bir 3d'siz salonda izlemeye değmez, eve dvd'sini almak ise ancak komik kaçardı. O yüzden stres büyüktü, harekete geçmeliydi. Neyse efenim, fazla da uzatmadan, filmden taze taze çıkmışken, neler hissettiğimi anlatim, sonra da yatim. Bu saatten sonra film eleştirmenliği yapacak halim yok. Naçizane ben neler düşündüm hissettim onları yazim. Mesela bu 'doğa' teması hayatımda ne kadar uzakta kalmış, onu farkettim hemen. Bırakın o adam gibi, ikra tepelerinde uçup bağlantılar kurmayı, yaprakların üstünden döne döne yere yumuşak inişler yapmayı, beni kendi halinde sakin bir ormana birkaç saat bırakın, büyük ihtimal o korkutucu canlıların hiçbirine gerek kalmadan stresten ölmüş olurum. "Doğayı sevelim, yaşasın!" fikri hep sempatik gelse de, büyük şehir çocuğu olmaktan olsa gerek, ne uzak kalmış bazı şeyler. Bir de duygusal adamım ben, kurgu murgu 3d nin etkisi ile, filmin içine bir dalıp, bir ara bir üzüldüm, biz niye böyle doğaya hükmetmeye çalışıyoruz, ne istiyorsunuz zavallıcıklardan, yetmedi mi para hırsınız, bu ne hunharlık diye; tam ağlama moduna geçiyordum ki, iyiler-kötüler savaşı başladı. Çizgi film izlediğim günlerdeki gibi, kötü adamların her bir aldığı darbe içimin yağlarını eritti. Bir tane de benim patlatasım geldi kafalarına. Bu hırs da büyükşehir hırsı mı acaba? Çıkarın beni bu alışveriş merkezinden, eywa'ya götürün ne olur, konuşacak bir iki sözüm, atalarımdan dinleyecek bir iki hikayem olmalı.



Not: Bi de filmden çıkınca, acayip şekilde Şebnem Ferah - Benim Adım Orman dinleyesim geldi. Hatta şarkı beynimde tam olarak bu filmden sonra oturdu desem yeridir. Hatta filmin soundtrack 'i olsaydı, Şebnem'in ormanlar içinde 3 boyutlu şekilde, kah ikralar üstünde uçarken, kah yağmur altında ıslanırken bir klibi olsaydı, filmden önce izletilseydi diye düşündüm. E bu yarım akıllının aklına da başka ne gelebilirdi, böyle bir filmden sonra!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneciğime Mektup

Anneanneciğim, Sen gidince önce bir acı saplandı kalbime. Nefes alamadım. Hangi kapıyı çalıp, kime ağlayacağımı bilemedim. Çocukluğum, Kadıköy’üm, fasulyeli otluğum, ne varsa kaydı ellerimden, hepsinin parçalanıp dağılışlarını izledim. Omzumdaki melek yaralandı, Kadıköy’deki kapı hızlıca çarparak yüzüme kapandı. Ne meleğe ulaşabildim, ne kapıyı açabildim, ne de acının içinden geçebildim. Durdurup dakikaları, saniyeleri, bekleme odasında olsan geçmeyecek zamanları, “Nereye gidiyorsun?” demek istedim. Sen gidince anneanneciğim, kim dinleyecek, kim destekleyecek beni bu kadar bilemedim. Kim bakıp Türk kahveme en sıcak, en “kısmet”li gelecekten bahsedecek, kim beni her görüşünde “kurban olurum sana” deyip yaşlı gözlerle boynuma sarılacak, kim hiç doymayacakmışım gibi beni sürekli yedirecek, tahayyül edemedim. Kısacası, sen gidince anneanneciğim, isyan bile edemedim. Öylesine üzgündüm ki, gözyaşlarım savrukça yere düşerken, o kefenin içindekinin sen, o tabutu tutanın ben olduğuma ina

DOT Marsta - Pornografi

Tiyatro eleştirmenliği haddime düşmez, ama uzun bir aradan sonra önceki akşam izlediğim Dot'un Pornografi oyunu beni kendime getirdi. Özlemişim böyle insanın suratına bi tane indiren oyunlar izlemeyi. Bu tarz oyunlar normalde bana ağır gelir, bedenim oyunun sonuna kadar salonda kalsa da, aklım çoktan salonu, hatta semti terketmiş olur. Ama bu öyle olmadı. Her şeyi pür dikkat dinledim, herkesi, her hareketlerini pür dikkat izledim. Ya çok iyilerdi, ya ben tiyatroyu çok özlemiştim. Ya da her ikisi de. Daha fazla saçmalamadan, BURAYA tıklayarak veya biraz daha aşağı inerek oyun hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olabileceğinizi söyleyim, ve bu güzel Pazar akşamına noktayı koyim. Herkese iyi haftalar.. PORNOGRAPHY / PORNOGRAFİ İLK OYUN 19 KASIM 2009 Yazan: SIMON STEPHENS Yöneten: MURAT DALTABAN Çeviren: PINAR TÖRE Oyuncular: EMEL ÇÖLGEÇEN , EMRE YETİM, BERRAK KUŞ, CEMİL BÜYÜKDÖĞERLİ, UMUT KURT, GİZEM ERDEM, HAKAN MERİÇLİLER, İPEK BİLGİN 2 Temmuz 2005 LIVE 8 KONSER

Sakin Manifesto

Bağıra çağıra kendini ifade eden insanlardan olmadım ben. Bacaklarını kocaman açıp oturan adamlardan da. Sakızı patlayarak çiğneyenlerden de. Etrafa sebepsiz kızgın bakanlardan da. Olmayacağım. Bu dünyanın “yırt parçala at” tarafını destekleyen insanlar varsa ben inadına kibar tavrımı koruyacağım. Eleştirilere açık olacağım ama kabalığa değil. Hayatta kalmak için onların sertliğinin, bilgiçliğinin, hoyrat dillerinin parçası olmayacağım. Hayatın içindeki küçük mutlulukları sevmeye devam edeceğim. Merdivenlerden bebek arabasını indirmeye çalışan anneye yardım etmek ve onun minnettar bakışı gibi. Yürüyen merdivenlerden korkan yaşlı amcaya el uzatmak gibi. Toplu taşımada tanımadığın birisi ile göz göze gelip aynı şeye gülebilmek gibi. Yolda hapşıran birisine çok yaşa diyebilmek gibi. Roger Ebert’in “Kibarlık bütün politik görüşlerimi özetliyor” sözünü okuyup, uzaklara dalmak gibi. 

Yeni Şarkım 14 Şubat (Sırtım Ağrıyor) ve Hikayesi

Adı üstünde Sevgililer Günü ve o günün omuzlarımıza bindirdiği yükler sebebiyle ağrıyan sırtlarımız hakkında bir şarkı 14 Şubat/Sırtım Ağrıyor. Sinsi sinsi içimizi kemirip yanımıza yatan, bizi bile uyutan ama kendileri uyumayan canavar düşüncelerimiz de var içinde; birilerinin doğurduklarını hiç acımadan doğrayan caniler de. Yani aslında çok da neşeli bir şarkı değil. Fakat şarkıyı sahne performansı çok şen şakrak geçti. Gülenler ve kahkaha atanlar çok bol oldu, bir yerde dayanamayıp ben bile sözlerin ortasında gülmeye başladım. Sebebini bilmiyorum. Sanırım sadece benim kafamın içinde döndüğünü sandığım deli saçma cümlelerde birşeyler buldu dinleyenler kendilerinde o gün. Çok da güzel oldu. Benim içinse hafif komik olan birkaç durum daha vardı. Bunları paylaşmak istiyorum. Çok sevgili gitarist arkadaşım Manuel Stübinger’den bu şarkıda bana gitarla eşlik ederken ayrıca loop station da kullanmasını rica etmiştim. Bilmeyenler için ne olduğunu söyleyelim. Sesinizi veya çaldığ