Artık sosyal medyamı kontrol ederken hayvan resimleri görmekten korkuyorum. Bacakları kesilmiş masum bakışlı köpek, tecavüze uğramış kedi, mezbahadan kaçan inek. Bunları gördükçe hayvanlardan insan olduğum için özür dilemek istiyorum. Ne kadar utansam o köpeğin bakışlarını aklımdan çıkarabilirim? Ne kadar üzülsem o tecavüze uğrayan kedili haberi gördüğümü unutabilirim? Ne kadar hayvan yemesem bir yılda yemek için kesilen hayvan sayısını aklımdan çıkarabilirim? Cevap basit. Hiçbir zaman.
En son olayların hepsinden çıkarabileceğim bir pozitif sonuç varsa, herkesin aklına, kalbine, diline “hayvan hakları” teriminin biraz daha yerleşmiş olması. Bu güzel birşey. Ama nerede başlıyor ve nerede bitiyor bu haklar? Köpeğe saygılı olduğumuz kadar hamamböceğine de saygı duyuyor muyuz? Karıncayı incitmediğimiz kadar örümcekleri de umursuyor muyuz? Kedileri yemediğimiz kadar inekleri, kuzuları, keçileri de kolluyor muyuz? Sahiden hayvan haklarından mı konuşuyoruz yoksa sadece *bazı* hayvanların haklarından mı? Yaşam hakkına saygıyı her zikrettiğimizde lütfen elimize kalbimize koyup düşünelim. Animalequality.net'e göre yiyecek olmak (et, köfte, süt, peynir, yumurta vs) için öldürülen hayvan sayısı senede 56 milyar. ELLİALTI MİLYAR. BİR SENEDE. Bu, deniz hayvanları dahil edilmemiş hali üstelik. Kendimizi kandırmayalım. Kimseyi eleştirmeden, kızmadan, suçlamadan soruyorum: Bundaki payımız ne? Kediye tecavüz eden caniye kızalım; onun hakettiği cezayı alması için uğraşalım. Ama diğer taraftan sütü için tekrar tekrar hamile bırakttığımız ineği, elinden alıp kesime gönderdiğimiz çocuğunu, yaşamını sadece mezbahada geçiren hayvanları da düşünelim ve tekrar kendimize soralım: “Benim bundaki payım ne?”. Lütfen “ama ihtiyacımız var”, “ama yemezsek olmaz”, “ama alışkanlıklarımı değiştiremem ben”, “ama sağlıklı değil”, “ama insanlık öyle evrilmemiş”, “ama bizler etoburuz”, “ama insanların beyni et sayesinde gelişmiş” gibi bahaneleri üretmeden önce düşünelim. İnanın o bahaneleri her gün üreten yüzlerce insan var. Hepsi için üretilmiş karşı argümanlar da var. Ama bence hiçbirisini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Gerçekten de kalbinin sesini dinleyip cevabı bulanlara hiçbir argüman gerekmiyor çünkü. Sorulacak tek soru: Göz göre göre hayvanların yaşam hakkına saldırmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? İnsanlık olarak bilimi ve teknolojiyi en üst düzeyde kullanabildiğimiz zamanlardayız. İstedikten sonra yukarıda saydığımız her argümana üreteceğimiz çareler var. Çare henüz yoksa da bulabilecek aracımız, gerecimiz ve bilgimiz var. Ben atılan her adıma saygı duyan, yapılan her türlü çabayı takdir eden bir insanım. O yüzden cevabı lütfen bana değil, kendinize verin. “Tüm bunlarda benim ne kadar payım var? Ne yapabilirim?”
Bence sosyal medyanın gelişmesi ile birlikte, birçoğumuz fikrini, düşündüğünü, karşı çıktığını, beğenmediğini daha güzel ifade edebilir hale geldi. Günümüzün nimetlerinden biri bu. Fakat karşı çıktığımız bir konu ile ilgili sosyal medyada bir yazı yazıp vicdanımızı rahatlatarak, hayatımızda herhangi bir değişiklik yapmamak işin tehlikeli kısmı. İnsanların söyledikleri laflar ile bahsettikleri ideale ulaşmak için yaşadıkları hayat arasında dağlar kadar fark olduğunu konu hayvanlara geldiğinde daha iyi gözlemliyorum. Çünkü hayvanlar konusunda ulaşılan farkındalık, günlük hayat pratiklerinizi fazlasıyla değiştiriyor. Kesip etini yediğimiz, hamile bırakıp sütünü içtiğimiz, etini yedikten sonra derisini giydiğimiz hayvanların, çok sevip üstüne titrediğimiz köpeğimizden, kedimizden, atımızdan farklı olmadığını anlayınca önce sözlerimiz, sonra yemeklerimiz boğazımıza diziliyor. Günde 3 öğün bu konuyu ele almamız gerekiyor. Bütün bu hayat pratiğini değiştirmek kimisine göre çok zor. Bana göre ise her gün hayvanlar için bu acının devam ettiğini bile bile sakin kalmak, sırf “veganlar da çok kızgın ya” diyenleri haklı çıkarmamak için yumuşak yumuşak laf anlatmaya çalışmak, “madem siz de görüyorsunuz, biliyorsunuz, canınızı acıtıyor, neden atlamıyorsunuz gemiden?” diye çığlık atmadan yaşamak zor. Ben uzun yıllardır et yemiyorum. Buna ne sağlık için ne çevre için başladım. Bir hayvanın bile benim damak tadım için kesilmesi aklıma yatmadığı için başladım. Zamanla süt ürünleri ve yumurtanın da farklı olmadığını görünce onları da bıraktım. Deri satın almıyorum. Kaz tüyü mont veya yastık kullanmıyorum. Eski yün hırka ve kaşkollarımı atmadım, ama yenilerini de almıyorum. Kusursuz muyum? Hayır. Kafamda hala soru işaretleri var mı? Evet. Arada hatalar yapıyor muyum? Evet. Ama, elimden gelenin en iyisini yapıyorum. “Herkes elinden kaldığı kadar vegan olsaydı, dünya bugün olduğundan daha fazla vegan olurdu” diyor Melanie Joy 'Beyond Beliefs' kitabında.
Belki içimizi acıtan, kanımıza dokunan, gözyaşlarımızı salan konular hakkında harekete geçme vakti gelmiştir. Belki bu sefer çözüm sadece tweet atmak, yaraları hayvan resimleri paylaşmak, önce yaşam hakkı deyip sonra köfte yemek değil, değişimin kendisi olmaktır.
Yorumlar