Dün Münih’te Onur Yürüyüşü oldu, sevenler elele tutuştu; sokaklar aşkla, sevgiyle coştu. 175.000 katılımcı ile barış dolu, rengarenk bir festival yaşadık yine her sene olduğu gibi. Herkes aşkını nasıl yaşamak istediğini gülerek, eğlenerek, şarkı söyleyerek birbirine ilan etti. Ben geçtiğimiz ay gidip destek verdiğim Münih Kyiv grubu ile yürüyüşe katıldım. Sanatçı Noemi Lawrence’ın Ukrayna’dan gelen katılımcılar ile beraber hazırladığı kocaman bir yürüyen kalbimiz vardı bölmemizde. Yürürken bir taraftan insanlara minik kağıtlar dağıttık ki isteyen herkes kendi kalplerinin içinde yazanı bir de kağıda yazıp yürüyen kalbin üstüne yapıştırabilsin diye. Bence içimizde derinlerde tuttuğumuz hisler gözümüzün önünde de durunca daha da kolay oluyor anlamak ne kadar birbirimize benziyoruz, ne kadar aynıyız.
Aynı saatlerde Türkiye iki kadının aşkını konuşuyordu Twitter’da. Haber ortaya çıkınca biri işinden kovuldu, diğerinin de çocuğunun elinden alınması ile ilgili haberler yapıldı. Söz konusu olan ilişki iki kadın olduğu için bazı gazeteler bunun “sonunda patlayan yılın skandalı” olduğunu belirtti. Bana sorarsanız skandal olan 2018 yılında bizim bu konuları hala bu dille konuşuyor olmamız. Skandal olan aşkın cinsiyetine, insanların hislerine, sevenlerin yatak odasına burnumuzu sokabilmeyi kendimize yedirebilmemiz. Skandal olan, şarkıcı bir kadının sırf bu sebepten plak şirketinden kovulması. Skandal olan iki ülkede aynı gün yaşayananlar arasında böyle dağlar kadar fark olması.
Aşk sevmektir, aşk özgürlüktür, aşk canı istemektir. Kime ne, size ne, bize ne? İki kadının birbiri ile kendi rızaları ile ilişkide olmaları ayıp değildir, suç değildir, çocuğunun elinden alınması için tek başına sebep hiç değildir. Bazen sadece çocuklara baksak konunun özünün basitliğini şıp diye anlayabilecekmişiz gibime geliyor. Almanya’ya geldiğim ilk sene, doktoram kapsamında küçük çocuklarla çalışırken ebeveynlerinin ikisinin de kadın olduğu bir öğrencim olmuştu. Bir gün başka bir öğrencim bana gelerek, biraz da hayretler içinde “Sezgin, biliyor musun, Stefanie’nin* iki annesi var?!” demişti. Ben de “Tabii. Kimi insanların iki annesi, kimilerinin iki babası, kimilerinin de bir annesi, bir babası var” gibi bir cevap vermiştim (daha farklı aile formlarından da bahsetmeliydim sanırım). Ben acaba çocuk “anlayacak mı, yargılayacak mı, kızacak mı?” diye düşünürken, onun verdiği cevap hem yüzüme tokat gibi inmişti, hem gözlerimi doldurmuştu: “Tüh ya. Benim sadece bir annem var, keşke benim de iki tane olsa” Çocuk olmak böyle birşey. Saflıkla, temizlikle, sevmekle, güvenmekle ilgili birşey. Bizim kirli, pasaklı duygularımızın üstlerine henüz ketçap sıçramamış halleri demek. O yüzden biz çocuklara sevgi verelim, onlara güvenli ortam sağlayalım, onları sanatla, sporla, bilimle haşır neşir edelim, içlerindeki potansiyellerini tavana vurdurmak için uğraşalım; gerisini zaten onlar iyi biliyor. Hatta belki biraz da biz onlardan öğrenelim. Kalbimizin derinlerinde yazanları minik minik kağıtlara yazıp birbirimize vermeye de devam edelim. Belki böyle böyle beyazlaşırız ve saflaşırız yine. İyi pazarlar.
*isim değiştirilmiştir.
Yorumlar